Temelinde sümer mitolojisi barındıran, sadece bazı tanrı isimlerinde görülen eşanlamlılık dışında hiç bir farkı bulunmayan mitolojidir.
Tıpkı yunan mitolojisinin latinceye çevrilmiş halinin roma mitolojisini, iskandinav mitolojisinin eski germenceye çevrilmesiyle alman mitolojisini oluşturması gibi, sümer mitolojisininde babil diline çevrilmesi sonucu oluşmuştur.
Sümer mitolojisinde olduğu gibi babil mitolojisinde’de; enuma eliş, gılgamış destanı gibi pek çok ortak kaynaklara sahiptirler.
Genel Bakis
Yahudi ve Hristiyan kaynaklarında
Tanah ve Eski Ahit hemen hemen aynı olduğu için her iki dinde Babil bahsi aynıdır. Babil kulesinden Tevrat’ın Yaratılış (Tekvin) kısmında bahsedilir.
ve bütün dünyanın sözü bir, dili birdi. şarktan göçtükleri zaman sinear diyarında bir ova buldular, orada oturdular. birbirlerine ‘gelin kerpiç yapalım, onları iyice pişirelim. onların taş yerine kerpiçleri, harç yerine ziftleri vardı. yeryüzünde dağılmayalım diye kendimize bir şehir, başı göğe erişecek bir kule yapalım’ dediler. ve ademoğullarının yapmakta olduğu şehri ve kuleyi görmek için rab* indi. onlar bir kavm, hepsinin tek dili var. gelin inelim birbirlerinin dilini anlamasınlar diye onların dilini karıştıralım. rab onları oradan dağıttı ve şehri bina etmeyi bıraktılar. bundan dolayı onun adına babil dendi (Tevrat, Yaratılış(Tekvin); 11:1-9)
Efsaneye göre tanrı kendisine ulaşmaya çalışan insanların kendini beğenmişliğine kızar ve o zamana kadar aynı dili konuşmakta olan insanların dillerini karıştırarak birbirlerini anlamalarını engeller. Kulenin yıkılışı Tevrat’ta anlatılmaz ancak Jubilees veya Leptogenesis olarak bilinen Yahudi belgelerinde anlatılır.
Dini bir bakış açısıyla bu öykü sıklıkla insanın kusurluluğunu, tanrının kusursuzluğu ile kıyaslamak ve dünyadaki yüzlerce dilin kökenini açıklamak amacıyla kullanılır.
İslami kaynaklarda
İsmi verilmemekle beraber Kur’an’da Babil Kulesi’ne benzer bir kuleden bahsedilir. Hikaye Tevrat’taki ile benzer olmasına rağmen Babil’de değil, Musa’nın yaşadığı dönemde Mısır’da geçer. Firavun Haman’a, kendisine kilden bir kule inşa etmesini, çıkıp Musa’nın tanrısına bakacağını söyler.
Kur’an’da Babil şehrinden Bakara Suresi, 102. ayette bahsedilir. Harut ve Marut isimli iki melek(?), insanları imtihan etmek için Allah tarafından babil’e gönderilirler.Burada insanlara sihir (lisan, kelimeler) öğretirler. Melekler sihrin küfür olduğunu söyledikleri halde insanlar sihir öğrenmekte ısrar ederler ve karı-kocayı ayırmaya yarayan sihirler öğrenirler.
Babilden Yakut el-Hamavi’nin yazmalarında ve Lisan el-Arab’da bahsedilir. Öyküye göre tüm insanlar rüzgarın önüne katılarak bir yerde toplanırlar. Buraya sonradan Babil denir. Babil’de insanlara Allah tarafından değişik lisanlar tahsis edilir ve yeniden rüzgarla geldikleri yerlere dağıtılırlar.
9. yy İslam tarihçilerinden el-Tabari’nin “Peygamberler ve Krallar Tarihi” adlı eserinde daha detaylı bilgi verilir. Öyküye göre Nimrod Babil’de bir kule inşa ettirir. Allah bu kuleyi yıkar ve o zamana kadar aynı dili konuşan insanların dilini 72’ye ayırır. 13. yy. İslam tarihçilerinden Ebu el-Fida da aynı öyküden bahseder ve İbrahim’in atası Hud’un kendi dilini (İbranice) muhafaza etmesine izin verildiğini ekler. Zira Hud kulenin inşasına katılmamıştır.
Babil Kulesi’nin temelleri 90 metre genişlikteydi. Kule, 90 metre yüksekliğinde ve 7 katlı idi. Birinci katı 33, ikinci katı 18, üçüncü, dördüncü, beşinci ve altıncı katları 6, en üst katı ise 15 metre yüksekliğindeydi. 85 milyon tuğladan ve pişmiş tuğla harcından yapılan kulenin çevresinde rahip sarayları, ambarlar, konuk odaları, Tanrı Marduk adına yapılmış bir diğer tapınak olan Esagila’ya giden aslanlı geçit ve dini tören yolu vardı. Esagila 20 metre yüksekliğinde, 450 metre eninde ve 550 metre boyundaydı.
Bugün, Tevrat ve İncil’de de bahsedilen Babil Kulesi’nden geriye hiçbirşey kalmamıştır. Gercekten varmiydi peki???
——————————————————————————–
BABILIN KITABI
(Frater Diatonica Dracona tarafindan.)

Lanet
Babilin laneti asirlardir üzerimize cökmüs olan ve sürekli büyüyen bir tümör gibi bizleri kardeslerimizden ayirmaya devam ediyor. Bu ayrisim, modern teolojistler tarafindan, olusmus olan lisanlara baglanmisti. Fakat ben baska bir bakis acisi sunuyorum.
Babil, lisan diye cagirdigimiz dogal kusura bagli olan sembolik bir yorumlamadir. Bu kusura yorumlamada diyebiliriz. Yorumlama bireyin tecrübelerinin temelinden olusur. Irkimizin büyümesi ve kültürlerin cesitli farkliliklara bölünmeleri ile, babil ilerlemeye devam eder. Simdi, kelimler bizim araclarimiz. Bizler zihinleri yaratip düsünceleri hasat eden ruhlariz. Bu düsünceler büyümeleri icin diger düsünceler ile birlesmelidirler (sinerji). Fiziksel kabuklarimiza sahip oldugumuzdan beri, kelimleri kullanarak bu hiclikten kurtulmaya ugrasiyoruz. Fiziksel alanda digerlerine iletebilmek icin, bir düsünceyi aliyorum ve onu ister ses isterse sembol olsun kabul görmüs bir titresim kombinasyonuna koyuyorum. Hernasilsa, bir kere elden ciktimi, artik geri dönüsü olmuyor. Nasil algilandigi, algilayana bagli. Bireylerin benzer tecrübeleri ayni zamandada benzer titresim izleri olusturular. Bu iz ne kadar benzer ise karsidakininde mesaji bir o kadar minimal bir sapma ile algilamasini saglar. Fakat sapmalar herzaman vardir! Cünkü hepimiz bireyseliz ve tecrübeler yorumlamayi dogrudan etkiledigi icin düsüncelerin sapmasi karsi konulmaz bir gelismedir. Dolayisiyla bu kelimenin saf olmayacagini tasdikler. Bundan bir kacis yoktur ama benim bahsettigim sey üzerine konustugum Babil degil daha cok cekirdegin kendisidir.
Babil
Cekirdek büyüyüp dallanmaya baslayarak, farkli kültürleri ve her kültüründe kendi alt-kültürünü olusturmasiylada farkliligi yani Babili olusturdu. Kelimeler bölgelerden bölgelere farkli manalara gelmeye basladi. Kelimelerden faydalanan iki birey, bilmeden düsüncelerin iletilmesinde sapmalara neden oluyorlardi. Görüsmeden ayrilan her birey, islemin onlara yarar getirmis oldugunu düsünüyorlardi. Sayimiz arttikca, yorumlarinda sayisi artmaya baslamisti ve öyle bir zirveye ulasildiki artik tüm bu yorumlara karsi ters tepkiler olusmaya baslamisti. Eger zihin kendisini uyaranlara karsi bir mana bulamazsa, bilincaltindaki izlenimlere bagli olarak yorumlama yapar ve kendisini yansitmis olur. Yanlis yorumlama ve tam olarak yanlis anlamis olmanin arasinda olusan bu noktada ise ters tepki olusur. Anlamak “temel”i ima eder. (Bunun Ingilizcesi “understand” yani “to stand under” kökünden gelir ve bir seyin altinda yani temelinde durmak anlamina gelir. ;-). Ortak etikinin temeli. Yanlis anlama olustugu zaman, bu temel sarsilmaya baslar ve cökmeler olusur. Bu düsüs bireylerin arasindaki titresimin zayiflamasina (azalmasina) neden olur ve onlari ilkel bir sekilde tepki vermeye iter. Tüm bu “seytani” diye adlandirdigimiz tepkilerin kaynagida bu titresimin zayiflamasindan kaynaklanir. Tüm savaslar.Tüm acilar. Hepsinin nedeni yanlis anlamak. Babil, yanlis anlamanin sebebi ve merkezidir.
Anti-Babil
Bunu anlamak Babilin durdurlmasini saglamiyor ancak bireyin daha dikkatli olmasini sagliyor. Kelimlerin mutlak olmadiginin bilincinde olan birey düsüncelerini iletirken iki tarafinda saf bir aktarimda görüslerini paylasabilmesi icin saglam adimlarla ilerler. Ancak bu iki eder. Yani kusurun esit miktarda farkinda olan iki birey. Bircogu Babili olusturmasada, “sonuca ziplamak” gibi bir pratige yönlendiklerinden algisal tembelliklerinin cezasini cekerler ve bunun nedeni egolarinin bilinclerine gercekleri elde etmenin bir gereginin olmadigini ve önsezinin daha gecerli oldugunu söylemesidir. Ayrica dogamizda olan birseyde, kendi en gizli kusurlarimizin yansimasini baskalarinda görme uygulamamizdir.
Yine, gercekten “bilmedigimiz” sey, bosluklari doldurmak icin sadece kendi dogal gözlemlerimizin oldugudur. Eger biri digerinin davranislarina bir anlam veremiyorsa, baska bir yorum yapma geregi duymaksizin, karsidakinin “tipki kendisi icin mantikli buldugu” sebeplerden dolayi öyle davrandigina karar verir. Digerlerin eylemlerine bagli olarak önceden inanilan birseye karsi olusan karsit bir görüs ile karsi karsiya gelindiginde, daha güclü olan birey kendisinin duyarlilik sürecinde yeni bir dogum evresinden gecer ve eriskinlige ulasilmis olunur. Bununla birlikte, zayif olan, digerinin dogruyu söyledigini, kendi yorumlamasinin daha dogru olduguna kendini ikna ederek inkar eder ve böylece karsi yönde gelismeye devam eder. Kendilerinden uzaklasarak.
Babili durudurabilmek icin, öncelikle bu dogal sorunun toplumun genelinde kabul edilir bir hale gelmesi gerekir. Yani insanlarin bu kusuru ve onun varligini kabul etmeleri gerekir. Bizi ayri tutan sey konustugumuz farkli lisanlar degil. Birden fazla lisan konusanlar bu tip hatlari yapmamaya, sadece tek bir lisan konusanlara göre daha cok dikkat ederler. Gercek tehlike su safsatadaki “düsünceler ayni lisanda konusanlarin arasinda herseyle beraber iletilir” de yatmaktadir. Bunun varligini anladigimiz zaman, bireyin, bunun neden var olmasi gerektiginide anlamasi gerekir. Bu kusur, sanki masum bir vücuttan bir iblisi yada saglikli bir vücuttan bir tümörü eksorsizm ile cikarir gibi cikarilamaz. Bu tesadüfi bir unsura bagli olarak farkliligi yaratir ve farklilik mecburi olarak, spiritüel eriskinligimize ulasabilmemiz icin gereklidir. Ayrismanin ve sinerjinin dinamigi mecburidir. Farklilik prensibini bir kenara itmeye calisan kültürler ya kendilierini yok ettiler yada bir sessizlige düstüler, buna bir baska deyisle “durgunluk”ta diyebiliriz. Anahtarin kendisi amaci anlamak. Anahtar ise Kulenin kendisi.
Kule
Tarotun Ileri Arcania’sinda kullanilan “Kule” (Tower), birinin ideallerinin cöküsünü simgeler! (9/11). Görünüse göre cogu icin bu cöküsün akabinde birinin dünyasi yok olur. Birinin ideallerinin temelinin asilsiz oldugu ispat edilince, bu temeller sarsilmaya baslar ve dünyasi tugla ardina tugla yavas yavas üzerine cökmeye baslar. Ancak kulenin (görecelik) bir pozitif tarafi ise bitmemis olmasidir ve üzerlerinde yatan unsurlarin (tuglalar) tekrar insa edilmeye hazir oldugudur. Bu yaraticilik icin bir ilham kaynagidir, fakat bazilari bu tuglalari moloz gibi görüp üzerinden gecerler ve kendilerine is cikarip yeni tuglalar toplamaya baslayarak yeni göreceliklerini olusturmayi denerler. Ancak aslinda, geriye bakilirsa, birinin fikirlerinin degismesi ile olusan yikimla fiziksel onun cevresinde olusan “netice” saglaniyor.
Babil kulesi Tanriya ulasmak icin insa edildigi söylenen bir yapi idi. Hristiyanliga yeni gecmis acemiler ise bu mesajdaki önemli sembolizmi, fiziksel bir olay ile yorumlamislardi. Tarottaki kule tüm insanliga, ister anlasinlar ister anlamasinlar, hitap eder. Tarot, hepimiz icin, insan, büyücü yada canavar olarak büyürken (eriskinlik) gecirdigimiz evrelerin döngüsünü mana eder. Babil Kulesi, uzun vadeli arastirmacilarin anladigi fakat binlerce yildir üstesinden gelemedikleri daha cok evrensel bir dinamige dayali bir prensiptir. Eski ahitteki tüm kitaplar bunu kiyaslarla yorumlar. Verilmek istenen mesaj suna baglidir. Arastirip kuleni dikerken, temellerinin saglam olmasina calis. Baskalarinin senin icin temelini dikmesini bekleme, cünkü onlar senin gösterdiginin titizlikle dikemezler ve Babilin “tanriya ulasma yolundaki cezalandirilma” olmasi mesajinda yatan gercek anlam ise, “Babil iletisimin dogasinda oldugu icin, bu kusurlu sistem üzerinden mükemmelige ulasmaya calismak sadece kulenin yikilmasini saglar” dir. Temeli kusurlarla dikilmis olan bu yapinin kendiside dogal olarak kusurlu ve belirsizdir! Kendi yolunuzu bulun.
Iblis
Öznel görecelik kisisel ve yansiticidir. Tipki multiboyutlu bir mürekkep lekesi gibi, dis görecelik icimizde tuttugumuzun bir isigin kirilmasi gibi disa vurumudur. Objektif olan anlama kapasitemizin disindadir. Kücücük parcalar yada kirintilari algilayarak bunlari o zamana kadar gelistirdigimiz temelimize bagli olarak yorumluyoruz. Objektif ve Subjektif düsüncelerin arasinda yasadigimiz karmasa bizi yanlis anlamaya itiyor. Iblis aslinda Ego’nun bir ürünü. Ego ic ve dis göreceligin birlestigi kapi arasinda durur. Yani objetkif ve subjektif arasinda. Bu, ayrisma ilüzyonunu yaratirken etkilesimde olmamizi saglayan fiziksel yüzeyi belirginlestirir. Ancak uyumlu ve uyumsuz iki varlik arasindaki fark sudur. Uyumsuz varlik yorumlarinin objektif oldugunda israr eder ve buna karsi olanlarida “yanlis” olarak betimler. Uyumlu varlik ise digerlerinin yorumlarinin subjektif oldugunu ve sadece onlar icin gecerli oldugunu anlar. Uyumsuz varlik begenmedigi bir müzige “boktan” derken uyumlu olan varlik “umurunda olmadigini” söyler. Bu basit örnek alarm verici nitelikli bir dinamige yol gösterir. Her savasta iki tarafta kendilerinin hakli karsinin ise haksiz olduguna inanir. Iyinin kötüyü herzaman yendigine inanmak hostur, ancak gercegin ezici kaynaklari cogunlukla karar faktörüdür. Yani eger iki tarafta subjektif olarak iyi ise, o zaman “kötü” nerede? Kötü, yani iblis algilamada yatmaktadir. Hepimizin icinde cehaletin anti-sesiyle cagrilmayi bekler.
Kaos
Modern bilim bizim kaos olarak gördügümüz seyin aslinda görünmeyen bir düzen oldugunun kanisina vardi. Aslinda cevremiz herzaman kaos ile cevrili. Kaosta kaliplar bulabilmek icin ona bagliyiz. Eger TV ye ekrani sinekli iken dikkatlice bakarsaniz, elektronlar herhangi bir benegi isildatirken ekranda resimler ve sablonlar görmeye baslarsiniz. Eger uzunca bir süre bununla oynarsaniz, gördüklerinizi kontrol ettiginizin farkina varirsiniz. Bu, zihnimizin nasil programlanmis oldugudur. Düzen olarak algiladigimiz sey aslinda bilincaltimizda kaosun icerisinden birbirine uyan unsurlari bir araya getirerek görmeyi bekledigimiz seyi cizmemizdir. Gercekten objektif oldugunu söyleyebilecegimiz tek sey ise tecrübelerimizin ötesinde gelisen olaylardir. Bir kez deneyimimize girdiginde, bunu kisisel olabilmesi icin “bizimki” olarak siniflandirir ve etiketleriz, böylecede onu subjektif dünyaya sokmus oluruz. Esas olan, matematik gibi mutlaklasir, degismezdir ama biz yinede onu tartariz, buna dinamikde diyebiliriz. Bu dinamikler öyle evrensel unsurlarin ilk örneklerinin olusmasini saglarlarki, bunun karsisinda tüm kültürler silinip giderler. Aynisini gelisen olaylar icinde söyleyebiliriz. Eger bir yildiz patliyorsa, o zaman patlar. Bu objektiftir. Patlamanin sebebi elde olan verilere bagli olarak kisisden kisiye farkli yorumlanir ve buda subjektiftir. Ancak bir olay olarak ,yildizin patlamis oldugu ve patlama kaynaginin kesin sebebinin ne tam olarak anlanabilir nede gözlemlenebilir oldugu ret edilemez. Olaylarin dinamikleri subjektiftir ve ayni zamandada karmasiktir. Olaylarin yorumlanmasi subjektiftir buna bagli olarak ne olmus oldugunu degil, olaylara karsi nasil tepki gösterdigimizi söyleyebiliriz. Iblis bize gördügümüzün gercekten olmus oldugunu söyler. Bu kisinin kisisel evreni, yani herkes icin gecerlidir. Kaos bize gelisen her olayda, bunu izlemis olan gözlemleyici sayisi kadar, farkli acilarda bir cok yorum yaratilabilecegini söyler. Iblis ise yalan söyler. Bu onun isidir. Cünkü eger her birimiz evrenin aslinda bir ayna oldugunu “biliyor” olsaydik, sonsuza dek kendi yansimamiza bakiyor olurduk.
Ayna
Aynayi hergün görüyoruz. Ayna kendi hakkimizda ne görmedigimizi yansitir. Bildigimiz seye “icimizdeki” diyoruz. Sezdigimiz seye bilincalti diyoruz. Bunun ötesinde olan ise ayna tarafindan yansitiliyor ve bizde buna evren diyoruz. Iste Ayna budur ve basittir, henüz bunu tamamen anlamis olanlar cogunlukla aynanin yansimasinin icerisinde yakalanmislardir, dolayisiylada iblis. Iblis bizi tekrar, aslinda kacmaya ugrastigimiz esas halimizden asagiya getirir. Yani Bas-Tanriliktan.
Bas Tanri
Bas Tanri ne oldugu hakkinda bilincsizdi. Taki ne oldugunu merak edene kadar. Ardindan kendi üzerine bakabilmek icin aynayi yaratti. Kendi yansimalariyla kaplanmis gibiydi, ancak diledigi herseyi görüyor oldugunu bilmesi yüzünden aynaya rasgeleligi atti ve olusan kiriklarin her biri katmerli birer parcacik oluverdi. Her kirik birer hologramdi, icinde herseyi barindiriyordu ama henüz bicimsizdi. Kiriklar kendilerini tekrar bir araya getirmeye calisirken, Bas Tanri parca parca kendisini izliyordu, her defasinda kendisini baska bir yönden görüyordu, artik etrafi kaplanmamisti.
Arayanlar, kuleye tirmandikca aynayi anliyor ve tekrar kiriklari birlestiriyorlar ama o zaman Bas Tanrida tekrar sersem gibi kendine bakmaya basliyor, iste o anda iblis bir sonraki uyanisina kadar onu tekrar kendinden cekip aliyor. Iste rasgeleligin nedeni bu. Iste Babilin nedeni bu.
BABILIN KITABI BURADA SONA ERIYOR
(Tercüme, ENKI)
Kaynak