Batı bilimi günlük yaşayışta parlak sonuçlar veren, fakat aslında doğa yasalarını yeterli yaklaşıklıklarla açıklayan bilgilere ulaşıp büyük bir gelişme gösterirken Orta Çağ’ın karanlığına neden olan düşünceye karşı, Engizisyon mahkemelerine rağmen bir zafer kazanmıştır. Ancak bugün, gerçeğe yaklaşırken büyük dinler ve özellikle mistikler (Budist, Yogi, Taoist ve İslam Mutasavvıfları) karşısında aynı başarıyı elde edememiştir. Tersine Rölativite Teorisi, Kuanta Teorileri, Belirsizlik Kuramı, Einstein Alan Kuramı, Yüksek Enerji Fiziği, Parapsikoloji ve Spiritüalizmin gelişmesiyle onların fikirlerini, öğretilerini kanıtlamaya başlamıştır.
Buda her şeyin rölatif olduğunu ve ikilemle anlaşıldığını, Evrenin çeşitli yerlerinde zamanın farklılığını, zamanın zihnimizin yarattığı bir kavram olduğunu, maddenin bulunmadığı yerde uzay ve zaman bulunmadığını anlatmıştır. Buna benzer sözler Rölativite teorisinde de geçer.
Atom fiziğinin gelişmesinden çok önce Bhagavad-Gita’da antimadde ve antimadde dünyalardan söz edilmiş, evrenin oluşumu ile bunların yer aldığı açıklamalar yapılmıştır.
Batı her şeyin temeli diye aldığı maddenin ne olduğunu henüz bilmemektedir. Atom modeli sık sık değişmektedir. Yeni partiküller bulunmakta, fakat elektronun yörüngesi bile bilinmemektedir. Atom, bilim adamlarının zihinlerinde bir takım olasılık hesapları ile özdeştir, deneyleri yaparken edindikleri izlenimlerin zihinlerindeki değerlendirmeleridir. Diğer bir deyişle, günlük uygulamaların ötesinde, gerçek aranırken ilerlendikçe her şey yokluğa ve zihinsel kavramlara dönüşmektedir. Bilimin bugün kabul ettiği atom, kimyacıların güneş sistemi biçimindeki atomuna değil, Yogilerin ve Budistlerin atomuna daha yakındır.
Diğer bir örnek ise canlı konusudur. Batı bilimi henüz canlının bir tanımını yapmamıştır. Canlı veya cansız olduğu saptanamayan yeni varlıklar bulunmakta ve incelenmektedir. Kristallerin zihinsel işlemlere sahip ve canlı sayılabileceklerine dair kanıtlar vardır. Bu konuda Raja Yoga incelemeyi atomların zihinsel işlemlerine kadar götürmüştür ve zihin-enerji-madde üçlüsü göz önüne alınmadıkça gerçeğe ulaşılamayacağını belirtmiştir.
Buna benzer örnekler pek çoktur. Teorik yüksek enerji fizikçisi Fritjof Capra’nın 1975 yılında yayınladığı “The Tao of Physics” adlı bilim felsefesi kitabında bu örnekler verilmiş ve bilimsel açıklamaları yapılmıştır. Orada belirtildiği gibi, bugünün fizikçisi Doğu felsefesiyle tam bir fikir birliğine ulaşmış mistiklerin şu ilkelerini benimsemiş ve deneylerinde görmeye başlamıştır:
– Duyu organlarından gelen bilgilerin yanıltıcılığı,
– Her şeyin rölatifliğinin ikilemle anlaşıldığı,
– Uzay ve zamanın eşdeğerliliği,
– Her şeyin zihin tarafından yaratıldığı,
– Her şeyin birliği
Batı bilimi ile Doğu düşüncesinin yakınlaşmasının yararları büyüktür. Aslında Doğu düşünce sistemi en az Batı bilimi kadar bilimseldir.