Amerikalı astronom Michael E. Brown. Brown, 2006 yılında Plüton’un gezegen statüsünden çıkarılarak cüce gezegen kategorisine sokulmasına neden olan keşifleri yapan astronomların başında geliyor.
1965 yılında doğan Brown, çocukluğundan beri gözlerini hep Güneş Sistemi’nin sınırlarına diktiğini söylüyor. 2005 senesinde, yıllar yılı gözlediği bu sınırlar, sonunda Kuiper Kuşağı adı verilen bölgede bugün 2003 UB313 adı verilen bir gök cisminin tespitini mümkün kıldı. Bu gök cismi, geride bıraktığımız 150 yıldır Güneş Sistemi’nin sınırında keşfedilen en büyük gök cismiydi! Brown, bu cismi Xena adını verdi. Ancak astronomi cemiyeti içerisinde bu gök cisminin adı Eris olarak anıldı ve bu şekilde yerleşti.
Bu keşif, büyük değişimleri başlatan ilk kıvılcım oldu. Güneş Sistemi’mizin sınırları, hangi gök cisimlerine “gezegen” diyebileceğimiz gibi birçok konuda tartışmalar başladı. Bu keşfin yarattığı kaostan ötürü, Eris’in keşfedilen ilk uydusuna Dysnomia adı verildi. Dysnomia, Yunan mitolojisinde Eris’in kızıdır ve kuralsızlığın tanrıçası olarak bilinir. Bu tartışmaların sonuçlarından birisi, Plüton’un gezegen olamayacağının iddia edilmesi ve nihayetinde bu iddianın astronomi cemiyetlerince kabul edilmesi oldu.
Brown her ne kadar onlarca yeni gök cisminin keşfinde görev almış olsa da, tarihe “Plüton’u Güneş Sistemi gezegenlerinden silen adam” olarak geçecek. Öyle ki, bu yaptığından ötürü TIME dergisi tarafından hazırlanan “En Etkili 100 İnsan” listesinin 2006 versiyonuna dahil edildi. Tabii ki, işin bu “popüler” tarafı
bir yana, Brown’un bilime katkıları oldukça kıymetlidir. 2007 senesinde Dünya’nın en prestijli okullarından Caltech’in en prestijli eğitim ödülü olan Feynman Ödülü’ne layık görüldü. 28 Nisan 1998 tarihinde keşfedilen bir asteroidin resmi adı, ona ithafen 11714 Mikebrown olarak verildi. 2012 yılında ise astrofiziğin en prestijli ödüllerinden biri olan Kavli Madalyası’na layık görüldü.
Brown, 2010 yılında “Plüto’yu Nasıl Öldürdüm ve Bunu Neden Hak Etmişti?” başlıklı bir kitap yazdı. Kitabın ne yazık ki Türkçesi bulunmuyor.
Plüton Neden Bir Gezegen Değil?
Uzun yıllar boyunca “9. gezegen” olarak bildiğimiz Plüton, 2006 senesinde gezegen olma statüsünü kaybetti. Bu, Plüton’un -muhtemelen- hiç umrunda olmamakla birlikte, yeryüzü insanlarının aklına neden böyle bir değişikliğe gidildiği sorusunu getirdi. Bizlerin aklına getirdiği şey ise, insanların kendi akılları sıra koydukları tanımların, doğa için ne kadar önemsiz olduğu idi. Tıpkı bir hayvana “Sen insansı maymunlardansın.” diye isim takmamız gibi.
Aslında Plüton “gezegen” ünvanını tamamen yitirmedi. Artık “cüce gezegen” olarak anılıyor. Plüton, Güneş Sistemi içerisinde, Güneş’in etrafında dönen en büyük 2. cüce gezegendir, birincisi ise Eris cüce gezegenidir. Günümüzde bu tip cüce gezegenlere, Plüton’un şerefine “plutoid” adı da verilmektedir.
Tanımsal olarak cüce gezegen, bir gezegen kadar büyük kütleli olmayan, ancak bir uydu kadar da küçük kütleli olmayan gök cisimlerine verdiğimiz bir isimdir.
Plüton’un ekvatorundaki çapı 2.274 kilometredir. Dünya’nın ekvatoral çapı olan 12.756 kilometreye kıyasla oldukça ufaktır. Kütlesel olarak da Dünya’nın %0.2’si kadar bir kütleye sahiptir.
Bir gök cisminin, örneğin Plüton’un, büyük bir kütleye sahip olamamasının ana sebebi, 4.57 milyar yıl önce Güneş Sistemi’miz oluşurken, bu gök cisimlerini oluşturacak materyallerin çok fazla kütlede olmamasıdır. Genellikle bu tip ufak gök cisimlerinin etrafında ondan daha büyük gök cisimleri oluşmuş ve materyalin büyük kısmı onların kütleçekimi sebebiyle onların yapısına katılmıştır.
Plüton, çevresel olaraksa ekvatorda 7323 kilometredir. Bu, Dünya’nın ekvatoral çevresinin %18’ine eşittir.
 
Uğur bozdak