>Duygularımızın Kara Kutusu “AMİGDALA” (Corpus amygdaloideum)
Amigdala Latince bir kelime, badem anlamına geliyor.
Beyinde Limbik sistem içinde yer alan iki küçük badem şeklindeki bu yapı insan duygularının repertuarı olmak özelliğini gösteriyor.
Düşünerek değil de bir tepki gibi dışarı verdiğimiz duyguların merkezi…
Amigdala’da kayıtlı olan duygular öğrenilmemiştir, nesillerden nesillere genetik yollarla aktarılarak bu bölgede depolanmıştır. Öğrenilmemiş olan duygular “otantik duygulardır” ve bu duyguların keşfi kişinin kendini yönetmesi için büyük bir adımdır.
Joseph E. LeDoux yaptığı araştırma ve çalışmalarının birinde amigdalayı keserek ayırmış ve amigdalasız bir insanın yaşamını incelemiştir.
Bulgularına göre, amigdalası alınan insanın yaşamının, çarpıcı bir şekilde değiştiğini ve o insan için olayların duygusal anlamda işgörmezliğini, yetersizliğini tespit etmiştir.
Yaşadığınız korkular, duygusal olaylar, kaygıya sebep olan olaylar amigdala tarafından değerlendirilir, saklanır ve sonra benzer durumla karşılaşırsanız, amigdala tüm bunları hatırlar, sentez eder ve siz de ona göre davranırsınız.
Yapılan çalışmalar, sevgilisinin resmini gören kişinin amigdalasının deaktive olduğunu göstermiştir. Kısacası çalışmaz, felç olur.
Aşk sırasında beynin frontal, pariyetal, orta temporal korteksi ve amigdala bölgelerinin birbiri ile etkileşim haline giriyor.
Ödül merkezinden dopamin salınımı frontal, pariyetal, orta temporal korteks ve amigdala aktivasyonunu azaltır veya tümden durdurur ve Amigdalanın deaktivasyonunda korku azalır.
Sonuç ; Aşk insanı cesur yapar.
Bu sayede “gözüpek aşık” modeli, aşkın bir yan etkisi olarak, beyinde kendiliğinden ortaya çıkıveriyor.
Belki de bu yüzden “Aşkın gözü kördür” denilmektedir.
Olaylar bununla da bitmez. Beynin ön bölgesi olan “frontal korteks” de baskılanır ve deaktive olur.
“Frontal korteks” bizim değer yargılarımızı yöneten bölgedir. Moral değerler, aile ve bulunduğumuz sosyokültürel katman bağlamını oluşan değer yargılarımız, bu bölgede vücut bulur.
Bu bölgenin çalışmaması tüm yargı-denetim mekanizmalarımızı ortadan kaldırır. Kortikal zonda yer alan ve negatif duyguları oluşturan bölgede deaktive olur. Salgılanan dopamin ve kortikal zonun işlev kaybı sonrası aşık olduğunuz anda açıklayamadığınız bir mutluluk hali söz konusudur.
(Amigdala nucleus accumbensle ilişkilidir. Nucleus accumbens kimyasal dopaminin kullanarak haberleşen sinir uçlarıdır.
Dopaminin sistemi hazzı kontrol etmektedir. Zevk aldığımız bir aktivitede nucleus accumbens-dopaminin sistemi hücreleri aktiftir. Hemen hemen bütün bağımlılık yapan (kokain, amfetamin, eroin, afyon, tütün gibi) ilaçların dopaminin kullanan hücreler üzerinde etkisi vardır)
————————————————————————-
Yani Aşkın anahtarı beyinde bulunuyor
İnsanlar ve diğer canlılarda algılanan koku, duyguların yönetildiği limbik sistemdeki (Amigdala) denilen bölgede değerlendirilir
Koku duyusunu alan koku şişkinliği (olfactory bulb) burnumuzun tavan kısmında bulunur ve Beynin duygusal merkezi olan amigdala, limbik sistemdedir ve ¨olfactory bulb¨la da direk olarak bağlantılıdır. Bir esansı kokladığınız zaman beynimizin amigdala denilen bölümü etkilenir.
Canlı, karşı cinse olan ilgisini burada değerlendirdiği kokuyla belirler. Üreme içgüdüsü, canlılarda kokuyla başlar. Hayvanlar, çiftleşeceği eşini kokusuna göre seçer.
Tıpta, koku ve aşk arasındaki ilişkiyi ispatlaması için bir kedinin beynindeki koku merkezi çıkarıldığında, cinselliğin saptığı, diğer hayvanlara karşı da cinsel istek duyabildiği gözlenmiştir
————————————————————————-
Ünlü sinirbilimci Joseph kitabında şu başlığı kullanmıştır:
“Amigdala ve Limbik Sistem – Tanrı’ya Uzanan Transmitter”
————————————————————————-
Derin meditatif aktiviteler (transandans: Mistik, artistik yaşantılar, vecd hâlleri), birtakım özel teknikler ve sembolik-allegorik düşünce ile amigdala eğitilebilir.
Dünyadaki binlerce dinî, mistik ve meditatif disiplinlerin hepsi de bu bölgeyi hedef alarak âdeta düzenleyen tatbiklerdir.
Tefekkür etmek beyindeki frontal ve temporopariyetal bölgeleri, mistik ve artistik yaşantılar amigdala ve limbik sistemi sürekli olarak tembih etmektedir.
Meditasyon yaparken hissedilen sakinlik, huzur veya “spiritüel hisler”, yine amygdaladan geliyor. Düşünsenize, herşeyin altında amygdala yatıyor!
Meditasyon grupları ile ilgili araştırmalarda (Popular Science Türkiye Dergisi’nde bir araştırma haberine göre) beynin bu ilkel (vur ya da kaç) korku merkezi olan amigdala bölgesinin meditasyon yapanlarda küçülürken, hipokampus yani duygu ve hafıza merkezi büyüdüğü görülmüş.
Massachusetts General Hospital araştırmacılarının oluşturduğu bir ekip, nöro görüntüleme tekniğiyle,meditasyon ile beyinin merkezini oluşturan gri maddede değişimler olduğunu kanıtladı.Miami Üniversitesinde nörobilimci olan Amishi Jha da çalışması benzer sonuca ulaştı.
Bir SPECT çalışmasında glossolali ( Mistik deneyimler sırasında görülebilen konuşma ) sırasında prefrontal korteks aktivitesinde azalma, limbik yapılarda ve amigdalada ise aktivite artışı tespit edilmiştir
ABD’deki Kaliforniya Üniversitesi’nin çalışmasına göre, öğreti beyindeki korku hafızası olarak bilinen amigdala bölgesini sakinleştiriyor, olumlu ruh haliyle ilintili bölgeleri daha aktif kılıyor.
Araştırma, düzenli meditasyon yapan budistlerin diğer insanlarla karşılaştırıldığında, şaşkınlık, şok, öfke gibi duygulara daha az kapıldığını gösteriyor.
Her ne kadar amigdaladaki bilgilere (kodlara veya kayıtlara) doğrudan ulaşılamıyorsa da, EMDR (Eye Movement Desensitization and Reprocessing) veya derin meditasyon sâyesinde, burası “terbiye edilebiliyor; bâzı ilâçlar da aynı işi görebiliyor.
Çünkü en temel, beynin daha üst yapılarından süzülmeyen savaş veya kaç veya donakal (fight or fright or freeze) cevapları buradan çıkıyor.
Bu bölge düşmanı veya dostu, yenebilir olanla yenemez olanı ve eşleşilebilir olanla olamayanı tefrik etmekte en önemli merkez.Bu işlevini hayat boyunca da sessiz ve derinden sürdürüyor.
Amigdala heyecanların bir deposu değil, heyecanların, duygu ve dürtülerin uygun hedefe yönlendirilmesi görevini yürüten karmaşık bir ağ sisteminin bir
bileşeni
http://www.youtube.com/watch?v=tE2mB6wO-DM
————————————————————————-
Dr. Richardson’a göre prefrontal korteks “Düşünen Beyin” , Amidala ise “Hisseden = Duygusal Beyin”
Araştırmalar düzenli meditasyonun prefrontal kortekste kalınlaşmasına neden olduğunu göstermiştir.
Meditasyon üzücü olaylarla aramızdaki bağları zayıflatmaya yardımcı olur,sakin olmamızı sağlar.Prefrontal korteks “Düşünen Beyin” ve Amigdala “Hisseden = Duygusal Beyin” arasındaki bağlantıyı güçlendirir.
————————————————————————-
Amigdala adındaki temporal lobun anterior kısımlarındaki küçücük nukleuslar topluluğunun işlevinin
sâdece korkma-hazzetme, cinsellik-iğrenme gibi Yin-Yang tarzı en temel ve çiğ itkileri (impulses) doğurmak olduğu zannedilirken,
son senelerdeki sinirbilim araştırmaları burasının aynı zamanda arkaik ve filogenetik hâfızanın da merkezi olduğunu ortaya koydu.
————————————————————————-
Hippokampusun en erken 3 yaşta faâl hâle geçtiğini, ondan önceki dönemlerle ilgili hâtıraların amigdalada depolandığını, erken çocukluk çağı yaşantılarının ve travmalarının tamamen burada saklandığını, hayatın daha ileri dönemlerindeki çok şiddetli duygusal yaşantıların (özellikle travmaların) gene burayı aktive ettiğini biliyoruz artık.
Amigdaladaki bilgiye rasyonel düşünceyle veya mantıkla ulaşmak mümkün değil ama meditasyonla, vecit hâlleriyle (ecstasy), seri-işlemi (serial-processing) değil de paralel-işlemi (parallel-processing) devreye sokan sembolik-allegorik düşünceyle aktive etmek mümkün.
Hâttâ Eye Movement Desensitization and Reprocessing (EMDR) gibi tekniklerle buranın “terbiye edilmesi” ve Post-Travmatik Stres Bozukluğu gibi hastalıklarda travmadan arındırmada kullanılması gündeme geldi (Lipke 1999, Shapiro 2001).
Cloninger ve arkadaşlarının (1993) çalışmalarıyla evrimsel kökenli sebatkârlık (persistence), yenilik arama (novelty seeking), zarardan kaçınma (harm avoidance) ve ödül bağımlılığı (reward dependence) şeklinde dört temel huyumuz (temperament) olduğunu ortaya koydu
————————————————————————-
Ölüme Yakın Tecrübelerde (NDEs)” hipokampusun ve amigdalanın önemli rolü tartışılırken “Ölüm” denilen olayda da hipokampusun ve amigdalanın nasıl bir rol oynadığına da bakalım…
Nörofizyolojist Dr. Rhawn Joseph, “brainmind.com” adlı web sitesinde, “Ölüm” anında hipokampus ve amigdalanın aktiviteleri hakkındaki açıklamaları, Kevin Nelson’ın “Ölüme Yakın Deneyimler (NDEs)” hakkında yaptığı açıklamalara benzer bir paralellik teşkil etmektedir.
Joseph’ın açıklamasına göre de, hipokampusta kayıtlı olan ve amigdalada etiketlenen tüm anılar ve o anılara bağlı suçluluk, üzüntü gibi tüm duygular “ölüm” adlı tecrübenin bir parçası olarak “ruh” adlı mikrodalga bedende hologramik olarak tekrar yaşanır.
“Ölüm”ü tadan kişi, vücudundan yukarı doğru bir seyir, tüm yaşantının bir film gibi tekrarlanması, bu tekrarlanışla birlikte kendini yargılama, sorgulama, bir çeşit vicdan muhasebesi yapmaya başlar.
Aslında bu aktivitelerin hepsi temporal loptaki ve hipokampus-amigdaladaki bioeleletrik akımının boşalması ile meydana gelmektedir.
Dr.Joseph, “ölüm” denilen olayın başlaması ile hipokampus ve amigdalanın, beyinde hem ilk etkilenen bölgeler, hem de ilk etkilenmesine rağmen fonksiyonu duran en son iki bölge olduklarını açıklamaktadır.
Bu da bizleri şöyle bir düşünme noktasına getirebilir:
Eğer bizler, tüm hayatımız boyunca hipokampusta depolanan ve amigdalada etiketlenen daha çok “korku” merkezli duyguların hükmü altında yaşamışsak ve bu kaydedilmiş bilgiler aynı şekilde “ruh” adlı mikrodalga bedene de otomatik olarak kaydedilmişse, “ölüm” adlı olayı yaşamaya başladığımız andan itibaren madde beden olarak algıladığımız bu bedenden hologramik mikrodalga bedenle ölüm ötesi yaşantıya geçişteki en son anda yine hipokampus ve amigdalanın hükmündeyiz.
“Gost (Hayalet)” adlı filmi hatırlayın. Filmde ölümü tadan ana karakterin öldüğünü anladığı ilk anları gözünüzün önüne getirin; tüm korku ve endişelerin ortaya çıktığı tüm duyguların en yoğun şekilde yaşandığı o anı… İşte o an, o hissediş, hipokampus ve amigdalanın etkin faaliyetinden başka bir şey değil.
Tecrübe ettiğimiz ve kaydettiğimiz, amigdala sayesinde de birbirine zincirleme eklediğimiz korku ağırlıklı duygularımızı sadece bu dünyada yaşamakla kalmıyor “ölüm” adlı olayı yaşamaya başladığımız ilk andan son ana kadar da bir film gibi tekrarlayarak ölüm ötesi yaşama geçiyor ve ölüm ötesi yaşantıda da neticeleri ile karşı karşıya kalıyoruz.
O zaman, sadece bu dünyadayken değil, ölüm anı ve ölüm ötesi yaşam için de hipokampus ve amigdalaya yüklediğimiz özellikle tüm korkularımız ve vesveselerimiz bizler için önemli bir hal almaktadır.
————————————————————————-
Beynin hatırlama ile ilgili ana merkezlerinden hipokampus ile amigdala arasında bir ilişki vardır.
Hipokampus kuru gerçekleri hatırlarken, amigdala ise bir takım bağlantılar kurarak hatırlama yoluna gider.
Mesela bir insan ile karşılaştığınızda, o insanı daha önce tanıyıp tanımadığınızı Hipokampus yoluyla hatırlarsınız, o insandan hoşlandığınızı yada hoşlanmadığınızı ekleyen amigdaladır.
Duygusal repertuvardan bir çeşniyi bilgiye katar.
Amigdalanın en önemli görevi çevreyi durmaksızın tarayarak olası tehlikelere karşı beyni uyarmaktır.
Normal şartlar altında bile endişe duyguları oluşturan bu organ, uyarıldığında süper ihtiyatlı bir duruma geçer.
Kalp atışlarımız hızlanır, vücuttaki tüm sinirler aşırı uyarılır, göz bebekleri daha iyi görüş için genişler, daha hızlı tepki verebilmek için tüm kan kaslarda yoğunlaştığından deri sıcaklığı düşer. Sistem bir kere aktive edildiğinde kapatılması o kadar da kolay değildir. Bu durum modern insan için mutlulukla mutsuzluk arasındaki ince çizgiyi belirler.
Ayrıca korkularınızın kaynağı da amigdaladır. Geçmişte yaşadığınız korku dolu bir anı tekrar yaşadığınızda aynı korku ve endişeyi hissetmeniz amigdalanın fonksiyonudur.
Amygdalası çok çalışan insanlar ise herşeyden korkuyorlar.
Amygdalası kaza yüzünden bozulmuş insanlar ise korku veren olaylardan hiç korku duymuyorlar.
Science News’un haberine göre S. M. isimli bir kadında bulunan Urbach-Wiethe hastalığı sebebiyle amigdalasının tamamı iş göremeyecek biçimde hasarlıdır. Bu hasardan ötürü de bu kadın hiçbir korku duymamaktadır.
————————————————————————-
Amygdala alındığında ise ne cinsel ilgi kalıyor, ne de korku…
Yani Amigdala seksüel duygularla da ilgili.
Erkek amigdalasının dişi amigdalasına göre % 20 daha büyük olduğu bilinmektedir.
Görsel cinsel uyaranlara karşı Erkek amigdalası,özellikle de sağ amigdala çok hızlı aktivite olurken dişilerde daha yavaş olmak üzere sol amigdala aktive olmaktadır.Bu bilgi erkeklerde röntgencilik ve pornografinin daha yaygın görülmesini ve kadınların görsel cinsel uyaranlar karşısında erkekler kadar hızlı uyarılmıyor oluşunu açıklayabilir.
————————————————————————-
Amigdalanın disregülasyonunun (ayar bozukluğunun diyelim) Manik Depresif Hastalık, Borderline Kişilik Bozukluğu, Post Travmatik Stres Bozukluğu gibi klinik tablolarla doğrudan ilişkisi var.
Amigdala depresyon ve anksiyetede hiperaktiftir
Depresyonda beyin ön bölgesinin etkinliğinin azaldığı, limbik sistemde yer alan amigdalanın etkinliğinin arttığı bilinmektedir.
Depresyon hastalarının olumsuz durumlar karşısında, uyarılan amigdalaları, bu olumsuz bilgi sinyallerini ilettikten sonra gerektiği kadar hızlı kapanmıyor.
Bu durum karşısında, depresyondaki kişi en küçük önemsiz bir tetikleme ile bile bilinçaltında kayıt altına alınmış olayları tekrar tekrar yaşıyor.
————————————————————————-
Amigdala kontrolündeki Üst Beyin(Korteks) düşük frekanslı dalgaları çözerek sınırlı Dünyamızı ve benliğimizin oluşmasını sağlarken,
bilimin son yıllarda gerçek işlevini keşfettiği Epifiz(Pineal) ise, varlığın Dünya(sın)da algılayamayıp da soyut, bilinmeyen olarak kabullendiği Manevi dünyasını barındıran Alt Beyine ait yüksek frekanslı dalgaları çözen,
Kalp nöronları ile bağlantılı bir merkez yani bir yerde ‘ İnsanın Kara Kutusu ‘
Ancak Beyin veri tabanı yeterli Bilgi-Data Birikimine sahipse, acele etmeden gerekli tedbirleri alıp, sentezlemeyi yapıp Amigdala üzerinde etkili olarak onu kontrol edebiliyor.
Etkinliği artan beyin ön bölgesi, amigdalayı baskılayacak ve mantıklı kararlar alınmasını sağlayacaktır.
Beyin ön bölgesinin güçlenmesi, “evrensel gerçeği” idrakla olasıdır.
Kalpten çıkan sinirler beyinde medullaya ulaşıyorlar, ordan beyindeki daha yüksek merkezlerin içine bağlanıyor ve anlaşılan içgüdü, duygu ve korku merkezi amigdala üzerinde büyük etkisi var.
Mistik deneyimlerle bu hakimiyet oluşturulabilmekte…
Yaşadığımız olayları ve ilişkide olduğumuz insanları duygularımız aracılığıyla değerlendiririz. Ancak duygular yaşadığımız bir olayın nedeni değil vesilesidir. Her insan yaşadığı durum karşısında farklı duygular hisseder ve farklı tepkiler verir. Bunun nedeni aynı olayı yaşayan kişilerin bu olaylara farklı anlamlar yüklemesidir.
Dolayısıyla kendi bakış açımızı değiştirdiğimizde ve olayları duyguların kaynağı değil vesilesi olarak gördüğümüzde duygularımızı ön loblarımızla kontrol altına almayı öğrenmiş oluruz.
Duygularını ve düşüncelerini yöneten kişi yaşamının efendisi olur…
Farkındalık, duyguları kontrol etme gücüdür. Aynı zamanda kendini tanımanın diğer adıdır.
Gönderen Tolga Yazıcıer