Geçmişe ilişkin ilginiz sizi Mısırlara, Azteklere, Moğollara götürebilir. Nitekim tarihin hala aydınlatılamayan bazı noktaları da var. Bunlardan birisi çok yakınımızda, Şanlıurfa’da bulunan Göbeklitepe. Küçük bir karşılaştırma söylemek gerekirse Mısır’daki Gize Piramidi 4578 yıllık. Peki 120 asır önce, bugün Anadolu olarak bildiğimiz yerde kimler vardı?
Anadolu toprakları, tarih beşiğinde pek çok medeniyete ev sahipliği yaptı. İnsanlık tarihinin en gelişmiş toplumlarından Sümerler, Asurlar, Akadlar ve Babiller, bu topraklara çok yakın hüküm sürdüler. Onlarca medeniyetten ve toplumdan sonra, biz Türkler bu kadim mirasa sahip çıkıyoruz. İnsanlık geliştikçe, geçmişe ilişkin merakımız daha da artıyor. Geliştikçe o merakı karşılayacak sonuçları elde ediyoruz.
120 asırlık zaman dilimini düşündüğünüzde çok kısa sayılacak bir zaman diliminde, sadece son 50 yılda Göbeklitepe’nin varlığına şahit oluyoruz. İlk olarak 1963’te keşfedilen alanın değeri, 1994 yılında 12 bin öncesine tarihlenince anlaşıldı. Mısır’daki Giza piramidinden yaklaşık 7500 yıl öncesinden söz ediliyordu. Bir başka deyişle milada 10 bin yıl varken yapılmıştı. Bugün hala hayatta olan hiçbir inanç o zamanlar yoktu.
30’ar metre çapında 20 yuvarlak yapı, tam ortada yer alan 3 ila 6 metrelik T şeklinde figürler:

Elbette bu kadar sıradan bir anlatım, Göbeklitepe’deki tuhaf yapıların sırlarını aydınlatmak için yetersiz kalıyor. Yuvarlak yapıların iç kısımlarında, büyük T totemine benzeyen daha küçük benzer yapılar da bulunuyor.
Şanlıurfa’ya 20 kilometre uzaklıkta olan bölgede yapılan kazı çalışmaları, Alman Arkeolog Prof. Dr. Klaus Schmidt tarafından yönetiliyordu. Schmidt 2014’te vefat edince görevi diğer araştırmacılara devretti.
Göbeklitepe neyi kanıtlıyor?

İnsanlık uzun süreler boyunca, belki de modern tarihten onlarca, yüzlerce kat uzunlukta devam eden çağlar boyunca göçebe yaşam sürdü. Sonra tarım ve zorunlu olarak yerleşme ihtiyacı ile kasabalar, şehirler inşa edildi. Eğe böyle düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Zira Göbeklitepe, insanlığın yerleşik yaşama geçmeden önce binaları değil, tapınakları inşa ettiğini gösteriyor. Evet, Göbeklitepe, bizden 120 asır önce yaşayan göçebe insanların, sabit dini mabediydi.
Avcı ve toplayıcı insanlar, önce tapınak inşa ettiler.
Her şey tamam da 12.000 yıl önce o insanlara neye tapınıyorlar, neye inanıyorlardı?

Üzerinde yabani hayvan ve bitkilerin betimlendiği kabartmalar bulunan taş yapılar var. Bilim insanları buranın tapınma amaçlı dini törenlere ev sahipliği yaptığı konusunda ortak paydada bulunuyorlar.
Boğalar, tilkiler, kuşlar, örümcekler, aslanlar ve domuzlar gibi pek çok figür, sahip olunan inancın bir göstergesi olabilirdi. Hala bölgedeki kazıla devam ettiği için, dönemin inancı hakkında net bilgilere erişilemiyor.
Karşılıklı olarak dikilmiş T figürleri ne anlama geliyor?

Alman araştırmacı Schmidt liderliğinde yapılan önceki çalışmalarda, biri 40 diğer 60 ton ağırlığındaki iki T şeklindeki taş figürün, aslında insan tasviri olduğu söyleniyordu. T şeklindeki taşların yan taraflarında bulunan el ve kol kabartmaları, bu düşüncenin en büyük kanıtı.
Bir adım daha ileriye giderek, bu iki T figürünün aslında kadın ve erkeği temsil ettiğini söyleyen araştırmacılar da var. Henüz bu bilgi de kesinlik kazanmış değil.
Sadece görmekle yetinmeyip resmetmek; doğa ve insanla barışık olmak:

Şimdiye kadar 6 farklı tapınağın ulaşıldığı bölgede, 20’ye yakın tapınak olabileceği söyleniyor. Zira kazı alanın çevresi, gördüğünüz üzere hala dokunulmamış durumda. Profesör Schmidt, bölgenin sadece insanlık tarihinin en eski tapınağı değil, en büyük tapınağı olduğunu da vurguluyor.
Kabartmalara ve figürlere bakılırsa, buraya böyle bir anıtı inşa eden toplum, teknik açıdan son derece gelişmiş durumdaydı. Zira insanların tapınma törenlerinde oturabilecekleri seyir basamakları bile yapılmıştı.
Göbeklitepe’deki tapınağı kim inşa etti?

Henüz yerleşik yaşama geçilmemiş dönemde, toplumsal sınırların da bugünkü kadar net olmasını bekleyemeyiz. Hala avcılık ve toplayıcılıkla yaşamını sürdüren dönemin insanları, bugün bile imrenerek baktığımız bir kültüre sahip olabilirler. Schmidt çalışmaları devam ederken, “Burası bir buluşma merkeziydi, günlük yaşama uygun değildi. Törensel amaçlı inşa edilmişti. Diğer küçük T figürlerinin hepsi, ortadaki iki büyük T figürüne yönlendirilmiş şekilde yerleştirilmişti.” açıklamasında bulunmuştu.
Bu açıklamadan yola çıkarak, Göbeklitepe’de sadece bir değil, birden fazla topluluğun izlerine rastlamak mümkün. Yani insanlar sadece tapınma düzenleyecekleri zamanlarda buraya geliyor, kalabalık gruplar halinde törenler yapıyorlardı.
Toplu törenleri belirli zamanlarda düzenlemek… Hangi takvime, saat düzenine göre? Alın size bir cevapsız soru daha(!)
Tüm semboller ve ve işaretler, insanların o dönemde iletişim kurmak için belirli teknikler geliştirdiklerini gösteriyor. Cilalı Taş Devri’nde sembolik anlamlarla haberleşmek, toplanmak, tapınmak, ayrım gözetmemek…
Her şeyden önemlisi, bu tapınağı inşa eden insanların sonradan yerleşik hayata başlayınca, eski geleneklerine sahip çıkmaları, eski anıtlarına zarar vermemeleri ve onları korumaya devam etmeleri detayı. Bugün dünyanın farklı bölgelerinde insanların diğer insanları öldürdüğü terör eylemlerinde, savaşlarda ve çatışmalarda paha biçilemez eserler yok ediliyorlar.
Göbeklitepe’nin cevapsız soruları:
-Tapınaklar nasıl inşa edildi?
-Avcı-toplayıcı insanlar tonlarca ağırlığa sahip kayaları nasıl taşıdılar?
-İki T figürü kadın ve erkeği mi sembolize ediyor?
-Tapınaklarda düzenlenen törenleri hangi inanca yönelikti?
-Tapınaklar neden gömülüp terk edildiler?
Göbekli tepenin bize gösterdiği kadar öğrettiği çok fazla şey var. Böyle bir yere bakarak, insanı sayılarla tanımlamanın mümkün olmadığını görüyoruz. Hala özlediğimiz, giderek koptuğumuz insanlık değerlerini ne zaman bulacağımızı düşünürken, nasıl kaybettiğimizi merak etmiyoruz. İşte Göbeklitepe, tam burada karşımıza çıkıyor, farklılıkların doğal bir sonuç olduğunu yüzümüze tokat gibi vuruyor.
Kaynak