Medyumların iç yüzü ve öteki dünyadan gelenler
Medyumluk özel bir yetenektir, hiç kimse sonradan belli bir eğitimle medyum olamaz. Üstelik kendilerine medyum adını takan insanların hemen hemen % 99’u sahtekardır. Bu geniş araştırmada gerçek medyumları okurken, bildiklerinizle karıştırmamanız gerektiğini de öğreneceksiniz. Aynı anda anda bilimin karşısında yer alan, dünyanın en ünlü medyumlarının yaptıklarını okuyacaksınız.
Kuşkucuların en sevdikleri uğraş medyumların foyalarını ortaya çıkarmaktır, aslında medyumların sahtekarlıkları, hileleri ve şarlatanlıkları öylesine çoktur ki, bazen inananlar dahi işin içinden çıkamazlar. Bazı medyumlar ise zihin avcısıdırlar, telkin yöntemleriyle inançlıları avlarlar ve kullanırlar. Gerçekte bu tür medyumların yetenekleri yoktur, tüm amaçları belli hileleri kullanarak ticari amaçlara ulaşmaktır. Gerçek medyumların öylesine abartılı ticari amaçlara yöneldikleri pek görülmez, daha çok istenen veya sorulanın aksine verdikleri ezoterik, felsefi ve bazen de akademik bilgilerle dikkat çekerler ama bunları değerlendirmek, sınıflandırmak ve saçmalıklardan arındırmak ayrı bir uzmanlık işidir. Ruhçuluk araştırmacılarının genel amacı, medyumların belirsiz ve saptırılmış veya çarpıtılmış iddialarını kurnaz bir müşteri tavrıyla ayıklayabilmek ve az da olsa bazen oluşabilecek kitlesel hipnoz olgusunu yakalayabilmektir. Buna karşın literatür incelendiğinde görülür ki, benzer testler yapılarak doğal olayların, çoğu zaman doğadışı tanımlandıkları görülmüş, zeki medyumların geçmişte ve günümüzde kalıcı etkiler ve izler bıraktıkları ve bu şekilde de tarafsız gözlemcileri dahi atlattıkları görülmüştür.

Gerçeklerden kaçılamıyor

Saygın bir gazeteci olan John G. Fuller, araştırdığı olayların can alıcı noktasının daima dışarda kaldığına dikkat çekerken;
“Deneylerde çok ikna edici gözüken nokta, yaşamın ebediliğinin rasyonel bir sonuç olduğu ve olası ilişkinin varlığıydı. Bu koşullanma tarafsızlığı bozuyor ve gözlemci inançla, inançsızlık arasında sıkışıp kalıyordu. Bir diğer sorun ise söylenenlerin sıkıcı ve bıktırıcı yığınlar halinde hızla birikmesiydi; bir matematik veya kimya çalışmasında gereken özenin ve titizliğin zaman gözetmeksizin ortaya konması elzemdi…”
Fuller, İngiltere Kilisesi adına özel araştırmalar yaparken, yıllarca İngiltere’nin en tanınmış medyumları ile beraber oldu. Sonuçta Kilise’nin baskılarına rağmen, açıkladığı sonuç şaşırtıcıydı; Fuller 1939’da bitirdiği raporunun sonunda şöyle diyordu;
“Ruhsal ilişkiler hipotezi tam olarak gözlenip, araştırıldığında bazı olayların doğmamış ruhlardan kaynaklandığı veya en azından birisinin böyle olduğu söylenebilir.”
Kilise açısından çok tehlikeli olan bu rapor, 1979 yılında serbest bırakılıncaya kadar, “Çok Özel ve Gizli” damgasını yiyerek Lambeth Sarayı’nda 40 yıl saklandı. Batı dünyasında gerçek medyumların toplumdan kaçındıkları, tanınmak istemedikleri, para almadıkları ve aktivitelerini çevrelerinde yaşayan birkaç kişiyle paylaştıkları görülmektedir. Spiritüalizm literatürü bu tür insanların kendi kendilerine bastırdıkları kitaplarla doludur, anlatılanlar çevreleri tarafından onaylanmış ve süregelmiştir. Ticari amacı olmayan bu kişisel yayınların aslında bir misyon kimliği altında ortaya konulduğu görülür veya bir ruhsal celse ortamının kuşkulu ortamının yerine, bilinmeyen birinin yazdığı kitabın sayfaları getirilmektedir. Birçok ünlü ve inatçı medyum ise, kişisel çalışmalarını yıllarca saklamakta ve belgelerin ilk elde kalması yolunu seçmektedirler. Burada medyumun psikolojik yapısı rol oynar, ya yazdıklarını yayınlamanın dünya çapında çok fazla önem taşımadığının bilinçindedir, ya da oluşturduğu gizemden hoşlanmaktadır; buradaki inancında samimi olabilir ve bu şekilde seçilmişliğini vurgular. Tabii aynı anda, yakın çevresindekiler de seçilmişlik giysisine ister istemez bürünürler.
Beyaz Saray’ın medyumu Lincoln’dü
Ruhsal ilişkilerini bireysel yayınlarla ortaya koyanlar arasında çok ünlü isimler dikkat çeker. 1943’de II. Büyük Savaş’da İngiliz Hava Kuvvetleri’ni yöneten Mareşal Lord Dowding ile İngiliz bilim adamı Sir Oliver Lodge’un yazdıkları kitaplar bu türdendir. Amerikan İç Savaşı sırasında Başkan Abraham Lincoln, Beyaz Saray’da ruhsal celseler düzenlerken, yine II. Büyük Savaş sırasında Sir Winston Churchill’in en yakın dostlarından birisi ünlü bir medyumdu. Kraliçe Victoria, yıllar boyunca John Brown adlı bir trans medyumu aracılığı ile ölmüş kocasıyla ilişki kurmaya çalıştı; amacı çocuklarıyla kocasının iletişimini sağlamaktı. Günümüz İngiltere Sarayı’nın Ana Kraliçe’si yıllardan bire medyum Lillian Bailey aracılığı ile son Kral VI. George ile ilişki kurma çabasındadır. En ilginci ise, gazeteci Arthur Findlay’a göre Vatican’da da uzun yıllardan beri ruhsal seansların yapıldığıdır. Ölü insanların ve ölü hayvanların görünmeleri, levitasyon olayları, yoktan varolan cisimler yanı aporlar ve iletilen özel bilgiler tamamiyle sahte değildirler, aralarında onaylanmış ve sahteliği asla kanıtlanmamış birçok olay bulunmaktadır ve bunlar fizik medyumluğun tartışılmaz kanıtları olarak kabul edilirler. Ve bu yetenek başka alanlarda da etkin ve yetkin olmaktadır. ABD’de bulunan Pink Panther Society ile İngiltere’deki Gwen Byrne Örgütü kayıp çocukları araştıran iki önemli uluslararası kuruluştur. Kuşkucu bir kadın olan Gwen’in ve ekibinin önünde kayıp olan ve ölü ilan edilen 9 yaşındaki bir çocuğun görüntüsü yapılan 100 seansın sonucunda ortaya çıkmış ve medyum tarafından nasıl kaçırılıp, öldürüldüğü anlatılmıştı ve olayın araştırmasında herşeyin yüzdeyüz doğru olduğu anlaşıldı. Ama bu büyüleyici olay yeterli olmaz çünkü medyumlarla, araştırmacılar arasındaki işbirliği çoğu zaman yanıltıcı psiko-riskler taşımakta ve aşırı duyarlılıklara neden olmaktadır. Bu ise istenilen birşey değildir; Öte yandan konuşulduğunda en önemli şey medyumluk kariyerinin ve yetisinin düzeyini koruyabilmektir. Burada ego ve arzular medyumun yeteneğini azaltabilir ve geleneksel olarak düzeyini yitiren medyumun gelişmemiş veya az gelişmiş ilkel ruhlar düzeyine düştüğüne ve sadece onlarla ilişki kurduğuna inanılır. İşte yanıltıcılık riski burada başlar. Gerçekte yetenekleri tartışılamayan ve yaptıklarına açıklama getirilemeyen aynı zamanda da her tür gözlemci ve kuşkucu tarafından defalarca test edilen medyumların sayısı bilindiği kadarıyla çok azdır ve ancak birkaçı örnek olabilir.
Mucize adam; Mirabelli
Kuşkusuz ki, Brezilyalı fantastik medyum Carlos Mirabelli (1889-1950) örneklerin başında gelir. Carlos Mirabelli tüm zamanların en iyi medyumu kabul edilmektedir. 2 Ocak 1889’da Brezilya, Sao Paulo, Botucatu’da doğdu. Ruhsal yetenekleri çok küçük yaşlarda ortaya çıktı ve gittikçe gelişerek “Mirabelli Mucizeleri” adını aldı. 1930’larda, cisimleri hareket ettiriyor, gündüz saatlerinde veya uyurken ruhsal görüntüler oluşturuyordu. Sanroki yıllarda ruhsal celseler düzenleyerek, öteki dünya ile ilişkiler kurdu. Aralarında dönemin önemli bilim adamları olan, Miguel Karl, Eurico de G&oacutees, Carlos de Castro ve Thadeu Medeiros’un bulunduğu bir grup uzman Mirabelli’yi uzun süre deneylere tabi tuttular ve sonunda bir şarlatanlık olmadığına karar verdiler. Dünyanın her yerinden gelen bilimcilerin tanıklığı ile gözle görülür medyumik olaylar gerçekleştirmişti; Mirabelli’nin yeteneği ne bugüne kadar tekrarlanabildi, ne de ona yakın yetenekte bir diğer medyuma raslandı. 1927 yılında Brezilya’da yayınlanan “O Medium Mirabelli” adlı 74 sayfalık kitapçıkta, Mirabelli’nin gün ışığında yüzlerce tanığın önünde yeteneklerini sergilediği ve Brezilya’nın sosyal ve bilimsel çevrelerinde olay haline geldiği yazmaktadır. Tanıkların arasında, Brezilya Devlet Başkanı, Devlet Sekreteri, iki tıp profesörü, 72 doktor, 12 mühendis, 36 avukat, 89 resmi görevli, 25 subay, 52 banker, 128 iş adamı, 22 diş hekimi ve çeşitli inançlara mensup din görevlileri bulunuyordu. (Kaynak: Zeitschrift fuer Parapsychologie, 1927baskısı) Böylesine önemli bir başka örnek yoktur; Mirabelli aralarında Devlet Başkanı’nın da bulunduğu çok önemli insanların karşısında sınanmış ve yirmiden fazla bilim adamı tarafından test edilerek yeteneği araştırılmıştı. 1927 yılında bir dizi deneyden sonra kurulmasına karar verilen Ruhsal Araştırmalar Akademisi “Academia de Estudos Psychicos” geliştirdiği metodu Avrupalı medyumların da sınanması amacıyla yayınladı. Akademi’nin araştırmacıları üçe bölünmüştü; bir grup trans medyumu yani konuşan medyum ile 189 oturum yaparken, diğer bir grup otomatik yazıcı medyumlarla 85 olumlu, 8 olumsuz oturum gerçekleştirdi. Üçüncü grup ise fiziksel fenomenleri araştırıyordu, 63 olumlu, 47 olumsuz oturum yapıldı. Olumlu 40 oturum gün ışığında, 23’ü normal elektrik ışığında medyum bağlanarak yapılmış, daha önce ve sonrasında oda tamamiyle aranmıştı (Kaynak yazar Brian Inglis). Mirabelli temel eğitim görmüş, normal bir bilinçe sahip ve doğduğu yörenin şivesiyle konuşan bir insandı ama transa girdikten sonra 26 dil konuşuyordu; bu dillerin arasında Almanca, Fransızca, Felemenkçe, dört İtalyan diyaleği, Çekçe, Arapça, Japonca, İspanyolca, Rusça, Türkçe, İbranice, Arnavutça, çeşitli Afrika diyalektleri, Latince, Çince, modern Yunanca, Polonyaca, Suriye-Mısırca ve Antik Yunanca vardı. Ayrıca Mirabelli transtayken, tıp, hukuk, sosyoloji, politik ekonomi, politika, teoloji, psikoloji, tarih, doğal bilimler, astronomi, felsefe, mantık, müzik, ruhçuluk, okültizm ve edebiyat konularında saygın ve ciddi konuşmalar yapıyordu (Kaynak: Greber 1970). Bir diğer olay fakültedeki deneylerde yaşandı, Mirabelli 28 ayrı dilde yazıyordu; oturuyor, yazmaya başlıyor ve usta bir yazarın yazma hızını iki defa aşan bir hızla yazıyordu. İşte örnekler;
• 15 dakikada Polkça 5 sayfalık “Polonya’nın Yeniden Doğuşu”nu,
• 20 dakikada Çekçe 9 sayfalık “Çekoslovakya’nın Bağımsızlığı”nı,
• 12 dakikada İbranice 4 sayfalık “Slander”i,
• 40 dakikada Persçe 25 sayfalık “Büyük İmparatorlukların Dengesizliği”ni,
• 15 dakikada Latince 4 sayfalık “Ünlü Çeviriler”i,
• 12 dakikada Japonca 5 sayfalık “Rus-Japon Savaşı”nı,
• 22 dakikada Surca 15 sayfalık “Allah ve Peygamberleri”ni,
• 15 dakikada Çince 8 sayfalık “Buda için Apoloji”yi,
• 15 dakikada Sur-Mısırca 3 sayfalık “Hukuğun Kökenleri”ni,
• 32 dakikada hiyeroglifle 3 sayfalık ama ne olduğu hala deşifre edilemeyen bir text yazdı.
Elle tutulan hayaletin nabzı atıyordu
Mirabelli inanılmazdı, Sao Vicente’de bir grup tanığın önünde yapılan bir seansta oturduğu koltuktan iki metre yükseldi ve o durumda iki dakika havada durdu. Anlatılan bir diğer olay daha da şaşırtıcıdır, Luz Tren istasyonunda arkadaşlarının ve diğer yolcuların gözlerinin önünde birden kayboldu, 15 dakika sonra 90 km uzaktaki Sao Vicente’den istasyonu telefonla aradı. İki dakika sonra herkesin gözü önünde tekrar ortaya çıktı. Ama şimdi okuyacağınız olay daha da çarpıcıdır; Üniversite laboratuarlarında yapılan bir seans sabah saat 9:00’da başlamıştı, deney odasında bulunan gözlemcilerin arasında bulunan on kişi bilim doktoru ünvanına sahipti. Mirabelli transa girer girmez tam önünde küçük bir kız çocuğu belirdi. Odada bulunan Dr. Ganymede de Souza şok geçiriyordu, kız birkaç ay önce ölen kendi kızıydı ve üzerinde gömülürken giydirilen elbise vardı. Gözlemcilerden Albay Octavio Viana, kıza dokundu ve nabzını hissettiğini söyledi ve küçük kız sorulan sorulara normal sesiyle, normal cevaplar veriyordu. Fotoğraflar çekildi ve araştırma raporuna eklendi. Sonra küçük kız solarak veya erir gibi yavaş yavaş kayboldu; olay gün ışığında 36 dakika sürmüştü. Deney devam etti; bu kez deney odasında ortaya çıkan görüntü bir ay önce bir deniz kazasında ölen Rahip Jose de Camargo Barros’du, Rahip odadakilerle konuştu, tamamiyle maddeseldi, kalbi atıyordu, doktorlar dişlerine, karnına ve parmaklarına dokundular, sonra o da kayboldu. Bilim adamlarının dili tutulmuştu, yaşadıkları olayın anlamını aramayı bırakmışlar, hayretle kendileri gibi bir insana benzeyen Mirabelli’nin farkının ne olduğunu merak ediyorlardı. Deneyler devam ettirildi. Santos kentinde yapılan deneyler, öğleden sonra saat 03:15’de başlatıldı. Salonda 60 tanık vardı, tanıklar daha sonra olanların yazıldığı raporu hep birlikte imzaladılar. Yine bir görüntü oluşmuştu; bu kez yeni ölen saygın doktor Bezerra de Meneses karşılarındaydı, ölü doktorun görüntüsü uzun uzun konuşarak, tanıkların kendisiyle konuştuklarından emin olmalarını istedi. Sesi çok geniş olan salonun her yerine megafonla iletildi ve fotoğraflar çekildi. 15 dakika süreyle iki doktor o bedeni muayene ettiler ve sonuçta anatomik olarak karşılarında normal bir insanın bulunduğunu açıkladılar. Bu arada ölü doktor bazı izleyicilerle el sıkıştı ve sonra kaybolmaya başladı. Önce ayakları sonra sırasıyla bacakları, karnı, kolları ve sonunda başı yok oldu. Tüm deney sırasında Mirabelli oturduğu koltuğa sıkı sıkı bağlıydı, kapılar ve pencereler özel bir mühür basılarak özenle kapatılmıştı. Çekilen fotoğraflarda ölü doktorla beraber Mirabelli’de açıkça görülüyordu. Bir diğer seansta Mirabelli tanıklarının gözlerinin önünde birden kayboldu ve yandaki odada ortaya çıktı, oysa bağlıydı ve ipler hala çözülmüş olarak üzerindeydi ve de kapılarda, pencerelerde bulunan mühürler bozulmamıştı. Mirabelli, medyumlar evrenin en olağanüstü örneği olarak daima anımsanacaktır ve sırrını beraberinde hep ilişkide olduğu öte yana götürdü.