Birinci yüzyılda, Roman naturalist Pliny the Elder, yüzyıllarca Avrupa bilimini şekillendirecek Doğa Tarihi adlı bir kitap yazdı. Doğal Tarihte Pliny, nereids (su perisi – deniz kızı) dediği yarı insan, yarı balık yaratıklar hakkında yazılar yazdı. Bu deniz kızlarının bir kısmı insan olmasına rağmen, Pliny “bedenin insan figürüne benzemeyen kısmı tümüyle pullarla dolu” dedi.
Pliny birebir deniz kızlarını görmemişti, ama gerçek olduklarına olan inancı için bir kaynak sağladı. İmparator Augustus’un Fransa’daki askeri subaylarından biri, “deniz kıyısında ölü” bir deniz kızı yığını bulduğunu yazdı. Pliny ayrıca gemiler uzun süre beklerse, gemilere gece tırmanan ve batıran deniz adamları olduğunu da söyledi.
Ünlü denizci Christopher Columbus da Amerika`ya ilk yolculuğunda üç deniz kızıyla karşılaşmıştı. Columbus, 1493 yılının Ocak ayında Haiti sahilindeki deniz kızlarını fark etti. Deniz kızları hakkında “söylenilen kadar güzel olmadıklarını çünkü bazılarının yüzlerinin erkeksi özelliklerinin olduğunu” yazdı.
Görünüşe göre deniz kızlarını tavsir eden tüm Avrupa sanatı, güzelliklerini abartmıştı.
Bu denizkızı benzeri yaratıklar, 16. yüzyılın ortalarında Antwerp’te görülmeye başladı. Denizciler onlara Jenny Hanivers der.
blank
Yüzyıllar boyunca, Jenny Haniver`ların varlığı, deniz kızı benzeri yaratıkların okyanusta yaşadığının kanıtı niteliğindeydi. Başka bir görüşe göre, Jenny Haniver`lar şeytan balığı olarak adlandırılıyorlardı ve onların Mesih`in (Hz. İsa) düşmanları olduklarını iddia ediyorlardı.
Ünlü Yüzbaşı John Smith, 1614’te denizkızı gördüğünü, Edward Snow’s Incredible Mysteries and Legends of the Sea adlı kitabında şu cümlelerle anlattı,. Newfoundland sahillerinde bir denizkızı gördüm. Aniden uzun yeşil saçlarını farkettim bu ona son derece çekici bir dişilik vererek insanı resmen büyülüyordu.
Deniz kızının da büyük gözleri, ince şekilli bir burnu ve “iyi biçimlendirilmiş kulakları” vardı. Kaptan Smith denizkızına baktığı anda aşık oldu tabiki de belden aşağısının balık olduğunu fark edene kadar.
Deniz kızlarına sadece denizciler değil birçok insan da tanık olmuştur. Thomas Raynold adında bir çiftçi 1603’te, Pendine yakınlarındaki Galler sahilinde bir deniz kızı görmüştür. Raynold yaratığı gördükten sonra üç saat boyunca başka yaratık bulabilmek için etrafa bakındı.
Bu olaydan sonra Pendine’den William Saunders, Raynold ve diğer tanıkları inceledi. 1604’te deniz kızı tasviri için bir resim çizildi. Onu “belinden yukarı doğru bir kadın şeklinde ortaya çıkan canavar balık” olarak tanımladılar.
8. yüzyılda, Avrupalılar Hint Okyanusu ve Güney Pasifik’te koloniler kurmuştu.Doğu Hindistan’daki Avrupalılar, Avrupa’da hiç görülmemiş bitki ve hayvanlarla karşılaştılar. Egzotik yaratıklardan biri, ressam Samuel Fallours’un 1718 çiziminde de yer alan deniz kızıydı.
Fallours, bir denizkızı yakaladığını ve evine getirdiğini iddia etti. Daha sonra deniz kızı resmini kendi elleriyle çizdi. Fallours, denizkızının bir su kabı içinde yaşadığını ve bir fare gibi gıcırdadığını iddia ediyordu. Dört gün sonra, deniz kızı yemek yemeyi reddettiği için açlıktan öldü.
Deniz kızlarının çoğu tasvirleri, denizcileri güzellikleriyle cezbeden kadınlar olarak gösterilirdi. Ama 13. yüzyılda Norveç dilinde yazılmış bir el yazmasında mermen canavarlar olarak tanımlandılar. “Canavar uzun boylu ve düz bir şekilde sudan yükseliyor”. “Bir erkek gibi omuzları vardı ama elleri yoktu…” Hiç kimse vücudunun bir balık ya da bir insan gibi olduğunu anlayabilecek kadar yakından gözlemleyemedi. Başka bir görüşe göre, canavar balıklar aynı zamanda bir kıyamet belirtisiydi. Canavar kendini gösterdiğinde, insanlar her zaman bir fırtınanın takip edeceğinden emindi.
blank
Tabiki de bu kadar hikayenin ardından resmi açıklamalar yayımlandı. NOAA, ya da Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi tarafından, “suda yaşayan insani hayvanlara ait hiçbir kanıt bulunamamıştır” açıklaması yapıldı. Onlara göre, denizciler haftalar ya da aylar sonra denizde çıldırdılar ve deniz kızına benzer hayali yaratıklar gördüklerini zannedip insanlara anlattılar bu efsaneler de böyle dilden dile yayıldı.
Peki ya Jenny Hanivers? Ve denizkızı gördüğünü iddia eden tanıklar ?
Christopher Columbus Haiti sahilinde üç denizkızı gördüğünde, muhtemelen Manatee`leri görüyordu. Kolomb’un tarif ettiği gibi, Manatee`ler özellikle sığ sularda, denizden yükselebilirler. Ayrıca, ön ayakları üzerinde parmak gibi kemikler ve başlarını döndürmelerine izin veren bir boyunları var ve Manatee`ler, Columbus’un dediği gibi çirkin bir denizkızına dönüşebiliyor… Columbus muhtemelen gerçek deniz kızlarını görmemiş olsa da Manatee`leri keşfetti. Zaten Columbus’un ne aradığına dair hiçbir fikri yoktu. Ayrıca, ölümüne kadar Amerika’yı değil, Asya’yı keşfettiğini ısrarla söyledi.
Manatee`ler ve dugonglar, deniz kızı olmasalar da , biyolojik sınıflandırmaları Sirenia (bir çeşit deniz canlısı) düzenindedir. Muhtemelen bir çeşit mitolojik yanlış tanımlama olgusuydu bunların hepsi.
Başka bir aldatma durumu ise, Jenny Hanivers idi. Denizciler turist çekmek ve onlara bir şeyler satmak için böyle hikayeler uydurdular. Denizciler, kıkırdaklı balıkların karkaslarını kurutmuş, uymuş ve cilalamışlar. Onları deniz kızları, iblisler ve şeytan balıklarına benzetmişlerdir. P.T. tarafından sergilenen Fiji denizkızı gibi…
İsviçreli natüralist Conrad Gesner da, denizcilerin gördüklerini basitçe şekil bozukluğu olarak tanımladı. Ancak günümüz insanları ve o dönemde yaşayanlar efsaneye inanmayı tercih etti.
Okyanus, Dünya yüzeyinin% 71’ini kapsar ve NOAA’ya göre, okyanusun% 95’inden fazlası araştırılmamıştır. İnsan gözüyle görülmeyen denizin derinliklerinde ne saklanabileceğini kim bilir? Okyanuslarda bir yerlerde gizlenen deniz kızları var mıdır?
Eh, muhtemelen değil. Ama her ihtimale karşı, bir Manatee gibi görünebileceklerini aklınızdan çıkarmayın.