1548 yılında doğmuş olan, İtalyan filozof, rahip, gökbilimci ve okültist Giordano Bruno. Rönesans felsefesini biçimlendiren filozofların en önemlilerinden biri ve şair yönüyle de edebiyata en yakın duranı. Ona “doğacı coşkunluğun düşünürü” demek hiç de yanlış olmaz. Aristotelesçi kapalı evren görüşünden ilk sıyrılanlar arasında yer alan Giordano Bruno, Kopernik’in tezini de cesaretle savunmasıyla biliniyor. Tabii engizisyon bunu kabul eder mi?
Bruno, soylu bir ailenin çocuğu olarak 1548 yılında İtalya’nın Nola kasabasında dünyaya geldi, on altı yaşındayken Dominiken tarikatına girdi.
Bruno daha on bir yaşındayken mantık ve diyalektik öğrenimine başladı.
O yaşlarda Aristotales’nun eserlerini arkadaş toplantılarında okuduğu rivayet edilir. Daha on beş yaşına yeni vardığında engizisyona hakkında yüz elliyi aşkın suç duyurusunda bulunmuştu bile.
Kopernikus sistemi ile tanışınca, Bruno tarikat mensubu bir kişi olmaktan sıyrıldı ve buna bağlı olarak Hıristiyan inancıyla arasındaki bütün bağları koparttı.
Kiliseye karşı bir sistem içinde yer aldığından din sapkınlığı ile suçlandı, engizisyon baskısından kurtulmak için Roma’ya ve ardından Kuzey İtalya’ya kaçtı.
blank
Bruno evrenin sonsuzluğu yanında evrenin birliği ilkesini de benimser: Buna göre Ortaçağ felsefesinde temel alınan gök ile yer ayrılığını reddeder.
Bruno, Tanrı’nın ve evrenin birbirinden farklı iki öz olmadığı, ama aynı gerçekliğin iki sonsuz görünümü olduğunu kabul eder.
Ona göre her şey Tanrısal kuvvetin görünüşüdür.
Ne gördüğüm hakikati gizlemekten hoşlanırım, ne de bunu açıkça ifade etmekten korkarım. Aydınlık ve karanlık arasındaki, bilim ve cehalet arasındaki savaşa her yerde katıldım. Bundan dolayı her yerde zorlukla karşılaştım ve cehaletin babaları olan resmi akademisyenlerin yanı sıra kalın kafalı çoğunluğun öfkesinde hedef olarak yaşadım.”
Düşüncelerinin açıklanmasının kendisi için çok tehlikeli olduğunu bildiği halde, bu cümlesinden de anlaşılacağı gibi, yazı ve konuşmalarında düşüncelerini hep böyle açıkça ifade etmiştir.
Dinsizlik ile suçlandığı için hiçbir yerde kalıcı olarak yaşayamadı, sürekli gezdi, Cenevre’ye geçti, ardından Güney Fransa, Paris ve Londra’da devam etti yaşamına.
1582 yılında Sorbonne Üniversitesi’nde bir kürsü elde etti, Londra’da yapıtlarının bir bölümünü bastırdı
Londra’dan kısa bir süreliğine yine Paris’e geçen Bruno, bu defa da Almanya’ya gitti ve eserlerini yayımlatma çabalarını sürdürdü.
Daha sonra Zürih’e geçen Bruno, bir İtalyan aristokrat tarafından Venedik’e davet edilince bu daveti kabul etti.
Burada Galileo Galilei ile tanıştı, ama Mocenigo adlı bir aristokratla çatışınca, onun tarafından Engizisyon’a teslim edildi.
Bir rivayete göre Bruno aşıktı, hem de evli bir kadına. Rivayet gibi görünse de Bruno’nun İtalya’ya dönme nedenlerinden birisi de bu kadındı. Ancak kadın evliydi ve kocası da durumu anlayınca Bruno’yu engizisyonun eline vermek için elinden geleni yapacaktı. Bazı kaynaklara göre Bruno’yu engizisyona gammazlayan en yakın arkadaşlarından birisidir.
Ona, düşüncelerinden vazgeçmesi ve sonsuz evren görüşünün din sapkınlığı olduğunu kabul etmesi durumunda kilise tarafından affedileceği söylendi.
Engizisyonun elinde yaklaşık 7 sene kaldı Bruno. Bu zaman dilimi içinde kendisine ne yapıldığı ve neler olduğu hiç bilinmiyor. Kayıtlar ise nerededir, hala saklanıyor mudur bilinmiyor.
Ama o, gördüğü bütün işkencelere karşın, görüşlerinden taviz vermedi ve ölüme mahkûm edildi.
Ölüm kararını Bruno’ya bildiren yargıç, ondan şu cevabı almıştır: “Ölümümü bildirirken siz benden daha çok korkuyorsunuz”.
Kilisenin bu kararı, 1600 yılının Şubat ayında, Roma’da Campo de’ Fiori meydanında Bruno’nun diri diri yakılması ile yerine getirildi.
Campo dei fiorinin o kaldırımlarında getirildiğinde yüzünde öfke vardı, ama bir yandan da artık bitiyordu. Önce o dilini kestiler Bruno’nun bir daha konuşamasın, insanların zihnini zehirleyemesin, bir daha ruhundakileri kelimelere dökemesin diye. Sonra da odunları dizdiler etrafına… Yaktılar.
Giordano Bruno, “Tanrı, iradesini hakim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hakim kılmak için Tanrı’yı kullanırlar.” diyerek gitti.
Bugün yakıldığı yerde heykeli var ve haklı olduğunu hepimiz biliyoruz. Ancak o 8 yıl işkence görmesine karşın, düşüncelerinden, fikirlerinden, inandıklarından zerrece ödün vermeyen, karanlığın aydınlığa çıkması için kendini ateşe vermekten çekinmeyen bir insan. Örnek alınacak çok yönü olan, ilham veren biri.