MUCİT OLMAK KOLAYDIR!
Sanmayın ki mucitler analarının karnından mucit doğuyor. Hayır, tabi ki öyle değil.
Yeni şeyler keşfettikçe aslında nasıl da aciz ve cahil olduğumuzu anlıyoruz. Şu dünyada keşfedilmeyi bekleyen o kadar çok şey vardır ki, tüm insanlığın ömrü değil evrenin ana sırlarını keşfetmeye, dünyadaki sırların sadece bir zerresini keşfetmeye bile yetmeyecektir.
Arşimet (Archimedes) milattan 287 yıl önce Sicilya’da doğmuştur. Milattan evvel 212 yılında da vefat etmiştir. (doğduğu tarihten önce nasıl oluyor da ölüyor diye bir an için düşündüysen bu yazıyı okuma) Bu amcamız ne yapmıştır, nasıl mucit olmuştur?
Arşimet, hepimizin bildiği ve defalarca çocukken beynimize nakşedildiği üzere, hamamda abdestini alırken hamam tasının kurnada yüzdüğünü görmüştür. Ardından bakmıştır tası batırdığında tas yukarı çıkıyor. “Amanın” demiştir. Tas yukarı çıktığına göre su bunu kaldırıyor. Daha sonra da cıbıl cıbıl, cascavlak dışarı fırlamış arz-ı endam etmiştir.
Bu mu buluş?
Evet, budur buluş! Beğenemediniz mi kardeşim! Arşimet’in buluşu, tasın suyun üzerine çıktığı ve suyun onu kaldırması değildir. Milyonlarca kişi aynı kurnada aynı tasla yıkanırken bunu görmüştür. Arşimet’in bulduğu şey şudur: tası kaldıran kuvvet, suyun kaldırma kuvvetidir. Tasa ve eline yukarıya doğru uygulanan kuvvet suyun kaldırma kuvvetidir. Yani Arşimet’in yaptığı şey, iki önerme arasında bağlantı kurmaktır.
[ Bu arada alın size bir öğretici not:
Önerme nedir?
Aslında önerme, bir iddiadır. Bu reddedilebilir ya da kabul edilebilir. Eğer siz bir konuda bir bilgi veriyorsanız, o zaman bu bir önermedir. Emir, soru, istek cümleleri önerme değildir. Örneğin, “Konuş artık!” cümlesi emir cümlesidir, önerme değildir. “Neden gelmedi?”, “Keşke gidebilsem.”gibi cümlelerde önerme olamaz. Yani her önerme bir cümledir ama her cümle bir önerme değildir.
E hadi şimdi konumuza dönelim.]
Arşimet, şu bağlantıyı kurmuştur:
“Tas, su üzerine çıkmıştır, yüzmektedir.” + “Su, tası kaldırmıştır.”
= “Tas, su onu kaldırdığı için suyun üzerine çıkmıştır ve yüzmektedir.”
Son olarak da buna bir de formül eklemiştir: F = V.g
Bitti!
Bu kadar basit!
Arşimet artık bir mucit olmuştur! Ve biz onu 2200 yıl sonra bile hala saygı ile anmaktayız.
Tabi bu bağlantıyı kurmak her babayiğidin harcı değildir ve o yüzden herkes mucit olamamaktadır.
Tabi mucit olunmak istenen ülke de önemlidir.
Şöyle düşünelim Arşo isimli bir arkadaşımız bizim yanımızda olsun ve kurnada tasa bakıyor durumda görülsün neler olur?
Önce tuhaf tuhaf bakılır. Arkadaşları Arşo’ya laf atmaya başlar:
“Ne oldu lan Arşo! İlk defa mı görüyon tasla kurnayı?”
“Yok da, bu tası su kaldırıyor, fark ettiniz mi?”
Arkadaşları birbirlerine şaşırarak bakarlar. Sonra da gülmeye başlarlar.
“Harbiden mi? Bizim taslar da su da yüzüyo. Bırak tası suyu da bir kese at be Arşo, hadi gözünü seveyim.”
“Bir dakika, bir şey fark ettim sanırım.”
“Ne fark ettin lan? Ne bakıyon oğlum! Açık da bir şey mi gördün? Ne oluyo oğlum Arşo iyi misin? Tuhaf tuhaf bakıyon?”
“Eureka! Eureka!”
“Aha kafayı yedi. Dur lan! Ahanda çıplak çıplak fırladı manyak dışarı. Dedim oğlum evlendirelim dedim bunu. Bak sıyırdı dağ gibi adam oynattı. Arşo!”
Arşo, sapık olarak damgalanmış ve hamamın az ilerisinde linç edilmiştir. Suyun kaldırma kuvvetinin keşfi için 100 yıl daha beklenmesi gereklidir.
Başka bir mucidimize bakalım…
Thomas Alva Edison (1847 – 1931), kuşkusuz 20. yüzyılın en önemli bilim ve iş adamlarından biriydi. Ailenin yedinci çocuğu olan Thomas, anlayışı kıt olduğu gerekçesi ile okuldan başlar başlamaz uzaklaştırma alınca öğretmen olan annesi onu evde yetiştirmeye başladı. Bu bağlamda Edison, okulun tek düzeliğinden ve eğitim düzeninin sığlığından kurtulduğu için mucit olmuş da olabilir.
Edison, her ne kadar okuldaki hocaları aksini söylese de gelecekte yüzlerce buluşun patentini alacak olan zeki bir insandı. Ancak aslında Edison’un belki de en parlak yönü pazarlama yeteneğiydi. Yaptığı işlerin hemen patentini almış ve onları ticari olarak başarılı bir şekilde değerlendirebilmiştir.
Şimdi muhtemelen bilmediğiniz bir konuya değinelim.
Nereden bakarsanız bakın, Edison, aslında ampulün mucidi değildir! Evet, yanlış duymuyorsunuz, değişik bir şekilde de söyleyeyim: ampulü Edison keşfetmemiştir!
Ampulü ilk icat eden kişi, 1802’de Humphry Davy’dir. Daha sonra, Warren De la Rue, Frederick de Moleyns, Heinrich Göbel, Joseph Wilson Swan ampulü geliştirmişlerdir. Bakınız, buraya kadar hala Edison’un adı yok. Edison, nihayet 1879 yılında, yani 77 yıl sonra sahneye çıkmış ve – rivayete göre 700, kimine göre 1000 deney sonunda – daha önce kullanılan karbon filamanını geliştirip 13,5 saat ışımasını sağlamıştır.
Olay bu! Tabi daha sonra ekibi ile bu icadının patentini almıştır ve evlerde kullanılabilirliğini sağlamıştır. Bunu da ampulün kullanım süresinin 1200 saate kadar çıkarılmasıyla başarmıştır. Franjo Hannaman ise 1906 yılında tungsten filamanlı lambayı keşfetmiş ve ampul keşfine noktayı koymuştur.
[Meraklısına not: Tungsten, İsveççe kökenli bir kelimedir. “Tung”, ağır; “sten” ise taş demektir. Yani, “ağır taş”. Diğer ismi “wolfram”dır ve sembolü “W”dur. İsterseniz, devam edelim…]
İşin özü şudur: Edison bize çocukken öğrettikleri gibi ampulün mucidi değildir. Ancak tabi ki çok büyük bir bilim adamıdır. Çünkü bu çok önemli buluşun toplumda kullanılabilirliğini sağlamıştır.
Ezcümle, mucit olmak kolaydır. Sadece fırsatları değerlendirmeyi bilmek gerekir. Doğru yerde, doğru zamanda olur ve gözünüzü açık tutarsanız, ortalama bir zekâyla mucit oluverirsiniz. Aslında her şey etrafınızda hazır ve nazırdır. Sadece görmesini bilin.