Devler insan görünümünde fakat anormal büyüklükte ve çok kuvvetli tasvir edilmiş masalsı varlıklar. Kadın veya erkek olabilir. Farklı bölgelerin mitolojilerinde kökenlerine dair farklı inanışlar vardır. Örneğin Hint-Avrupa mitolojilerinin çoğunda, kaos ile ilişkilendirilmiş lanetli bir ırktır ve yabani bir doğası vardır. Çoğunlukla tanrılarla arasında husumet vardır (örneğin, Yunan mitolojisindeki titanlar). Bazı hikâye ve efsanelerde insan yiyen canavarlar olarak da tasvir edilirler. Masallarda yaşadıkları yerler, genellikle mağaralar, ormanlar ve dağlardır.
Devlere pek çok kültürde rastlanır. Örneğin, “dev” kelimesinin kökeni Sanskritçe’de (Eski Hintçe) yer alır, ve bu dilde aslı anlamı “tanrı” demektir. Deva tanrıları, Devi ise tanrıçaları adlandırmakta kullanılan bir sözcüktür. Bu kelime daha sonra Fars kültürüne geçmiştir ve günümüzdeki biçimiyle “dev” anlamını kazanmıştır.

Diğer halklarda da dev ve benzeri varlıklara rastlanır. Örneğin; Bulgar mitolojisinde, devlere İspolin adı verilir ve insandan önce Dünya’nın onların hakimiyeti altında olduğu söylenir. Onlar dağlarda yaşayan ve sık sık çiğ et ile beslenen varlıklardır ve ejderhalara karşı savaşmışlardır. Ispolini kendisini zehirlediği için böğürtlenden çok korkar, bu yüzden bu bitki için kurbanlar sunar.
William Cody, otobiyografisinde Pawnee kızılderililerinin bir efsanesinde gördüğü çok büyük kemiklerden bahseder. Kızılderililer ona bir bufalo kadar hızlı ve güçlü olan bu insanların eski çağlarda yaşadıklarını, günümüzeki bir adamın üç katı büyüklüğünde olduklarını, tek elleriyle bir hayvanı tutup yiyebildiklerini söylerler.

Devlere, Semavi dinler olarak inanılan dinler ve diğer eski inançlarda da göndermeler yapılmıştır. Genellikle tasvir aynıdır; ilk insanın yaradılışından evvel yaşamış “Tanrı Oğulları” olarak bilinen ve tanrının insan oğullarıyla ilişkiye giren yedi meleğinden türemişlerdir. Hanok kitabına göre Nuh da doğduğunda bahsi geçen devlerle aynı özelliklere sahipti. Devler hakkında az da olsa belgeseller ve birçok araştırma yapılmıştır.Birkaç mite göre de devler fazlaca büyük bir insan türüdür ve insanlar gibi yaşarlar. Bazı mitler (örneğin iskandinav mitleri) devleri savaşçı olduğunda ve kötü olduğunda hemfikirdir. Ancak bazı yunan mitleri ise devlerin dağlarda yaşayan ve barışçıl, insanlarınkinden büyük şehirlere sahip bir ırkttır der.

Buhari’nin naklettiği bir hadise göre Hz.Adem’in boyu 60 zira idi. Aynı rivayette insanların boylarının gittikçe kısaldığı da anlatılmaktadır. Bu rivayete göre Hz.Adem’in boyu 40 m. civarında idi. Hz.Nuh tufandan önce 950 sene tebliğ görevini yürüttüğü Kuran’da açık bir şekilde ifade edilmektedir. Seylan adasında Müslümanların Adammala, “Adem Dağı” adını verdikleri, Portekizlilerin de “Picoli Adama” dedikleri çok meşhur bir dağ mevcuttur. İnsanoğlunun atasının cennetten “inişi” sırasında ilk defa buraya basmış olduğu rivayet edilir. Kocaman bir sağ ayak izi kayanın zirvesinde hep görülmektedir. Bu izin büyüklüğü için batılı bir seyyah, “Beş ayak üç parmak uzunluğunda ve iki ayak beş parmak ile iki ayak parmağı genişliğinde az derince bir çukur” demektedir. İslami rivayetlerde Hz.Adem’e atfedilen devasa boy ile orantılı olmuş olsa gerek. Çünkü bu rivayetlere göre Hz.Adem’in boyu o zaman o halde idi ki, başı göğe değiyor ve diğer ile denize basıyordu. Anadolu’da da birçok yerde dev mezarları bulunmaktadır.

İstanbul’da Beykoz’da Yuşa Tepesi’nde bulunan bir mezarda, Yuşa Hazretleri adlı bir evliyanın yattığına inanılmaktadır. Mezar, 17 metre uzunluğunda ve 4 metre genişliğindedir. Eğer açılıp incelenirse içinden dev bir iskeletin çıkması çok doğaldır. Kadadokya bölgesinde, yani Nevşehir, Kırşehir ve Göreme civarında bu tür dev evliya mezarları vardır. Ayrıca mitolojisinin devleri olan Titanları da unutmamak gerekir. M.Ö. 440’da yaşayan Empadokles Sicilya adasında devlerin yaşadığından söz eder. 14. yüzyılda yazar Boccacio, yine Sicilya’da bir mağarada bulunan 10 metrelik bir dev iskeletinden söz ediyordu. 1577’de İsviçre’de 6 m.’lik iskelet bulundu. Yine 1500’lerde Meksika fatihi Cortez, İspanya Kralı’na Meksika’dan getirdiği dev kemiklerini göstermişti. Bir diğer kaşif, ünlü Macellan, 1520’de iki devle karşılaştı, başının onun beline geldiği söylüyordu. Keşifler çağında daha birçok ünlü gezgin, devlerden söz ettiler.

1970’lerde bir Alman bilim adamı 350.000 yıl önce dev bir insan ırkının yaşadığını ve bilimsel açıdan bunun yakında kanıtlanacağını söylüyordu. Grekler’de, İskandinavlar’da, Mayalar’da ve İnkalar’da ilk yaratılan ırkın, devler ırkı olduğuna ilişkin ortak bir inanç vardır. Meksika Toltekleri’nin kozmogonik inançlarında bir dizi depremden sonra nesilleri yeryüzünden silinmiş olan “Kinamet Devleri”nden söz edilmektedir. Kuzey Cermen efsanelerinden Eda’larda Niflheim ve “Buzul Devlerinin” kuzeyde olduğu kabul edilir. Edalar’da, Hymir’in ataları olduğu, “Devler Soyu”nun Ases’ten (İskandinav iyilik tanrılarından) daha eski bir geçmişe sahip olarak görünmeleri ile Hindular’da Asura’lar ile Deva’lardan daha eski kabul edilmeleri arasında bir ilişkisellik vardır. Bir yoruma göre, “Devler” soyunun bir kadınla birleşmesinden, semavi Ases’in doğmasıyla yarı-tanrısal bir çağ başlamış ve bunlar “Devlerle” savaşa tutuşarak önce onları yenmişler, daha sonraları, savaşçı olmaktan ziyade barışçı olan kutsal soy Wanen’lerle birleşen “Devler” tarafından mağlup edilmişlerdi.

Devlerden söz eden önemli kaynaklardan biri de Tevrat’tır. Eski Ahidin “Tekvin” bölümünde, “Yeryüzünde Nefilim (Devler) vardı, bunlar eski zamandan (Atlantisliler) zorbalar, şöhretli adamlardı” denmektedir. Tevrat’ta ismi geçen Filistinli (Gittit’li) dev Golyat’ın boyu 2,74 m. idi. Golyat “Gath” isimli bir Filistin şehrinden geliyordu. Tevrat’ta Golyat’tan başka, Bashan kralı “Og”dan da söz edilir. Og’un boyu ise 3,96 m. idi. Og, bir devler ırkı olan “Rafait”lerin sonuncusu idi. Tevrat’taki referanslar onun “Rafa” kökenli bir grup dev’den biri olduğundan söz eder. Ammonit’ler bu halk’a “Zamzummim” diyorlardı ki, bu çabuk ve anlaşılmaz söz anlamındaydı. Gerçekten de devlerin konuşmaları diğer insanlar tarafından anlaşılmıyordu. Tevrat’taki “Rafait” kelimesi de ölüm, güçsüzlük ve ölümün çaresizliği anlamına gelmekteydi.

Olmek heykeli Orta Amerika’da bir zamanlar yaşamış olan “Olmekler” de zenci devlerdi. Olmekler, diğer bir dev grubu olan “Tiwanakanlar” ile birlikte Peru’daki devasa yapılarda kullanılan köle devlerdi. Tevrat’ta Refait’lerden başka bir grup devden daha söz edilir ki, bunlar da “Anakim”lerdi. Anakimler Rafait’ler gibi, Kenan ülkesinin dağlık ülkesinin dağlık bölgesinde yaşıyorlardı. Tevrat’taki ifadelerden anlaşıldığına göre, M.Ö. 1300 yıllarında devlerin nesli tükenmişti. Heredot, diyotorus Sicilus, Homeros, Pliny, Plutarch ve Philostratus gibi antik tarihçileri, çağlar önce ölmüş olan devlerden bazılarının iskeletlerini bizzat görmüş olduklarından söz etmişlerdi. Anakim’lilerin “Axe” silahları görüyorsunuz.

Bağdat müzesinde Efsanevi Atlantisliler de kendi dördüncü alt ırklarının ortalarına doğru fiziki güzelliklerinin ve güçlerinin zirvesine ulaşmış olan “devler” idi. Tibetli Bilgilerin Dzyan kitabında “Atlantisliler kendi fizik bedenlerinin büyülüğünde olan 8m. boyunda dev heykeller inşa ettiler” diye yazmaktadır. Dzyan kitabının “Himalaya ötesi bölgede” ortaya çıktığı ileri sürülür. Bu önemli gizli öğreti, başlangıçtan beri var olan “Kadim Kelamı”, yaratılış formülünü vermekte kalmazi beşeriyetin milyonlarca yıllık evrimini de belirli bölümlerden anlatır. Bu bölümler içerisinde “Devler ırkı”ndan da bahsedilmektedir. Dzyan kitabının, yaklaşık bir asır önce, Güney Tibet’te, Himalayalar’daki bir inziva yerinde, ünlü Rus medyum Madam Blavatsky tarafından gün ışığına çıkarıldığı iddia edilmektedir.

Blavatsky “Gizli Öğreti” adını verdiği bu gizemci (Okült) öğretiye göre, dünyamızda muhtelif kök ırklar yaşamıştı. Okült öğretiye göre, “Round” denilen her büyük dünya devresinde 7 kök ırk yaşar ve her kök ırk da 7 alt ırka ayrılır. Şu anda 4. Round’da bulunmaktayız Madam Blavatsky’in “Kök Irklar” doktrini şöyle özetlenebilir.
1) İlk kök ırk, metafizik düzeyde, yani astral düzeyde varolmuştu.
2) İkinci kök, fiziksel bedenlere sahip olmamasına rağmen, Grönland’da fiziksel bir yurda sahiptiler.
3) Üçüncü kök ırkı Lemuryalılar, yani Lemurya kıtasında meskun olan insanlar oluşturuyorlardı. Lemura, bugünkü Hint Okyanusu ile Avustralya arasında bir yerde idi. İlk Lemuryalılar, bir çeşit maymuna benzeyen denizanaları idi ve daha sonra bunların alt ırklarından kahverengi derili ve 4,57 m. uzunluğunda dev insan ırk türemişti. Kötü yollara düşen Lemuryalılar, yüksek tanrılara yakardılar ve bunun sonucunda “Bilge Yılanlar” ve “Işık Ejderhaları” dünyaya geldiler. Bunların neslinden gelen “İlahi Krallar” insanlara bilimi öğrettiler. Venüs’ten gelen bu “İlahi Krallar” Lemuryalılara ölümsüzlük ve kişisel reenkarasyonu öğrettiler. Ayrıca insanlara tarımı ve metalleri işlemesini de yine bu krallar öğretmişlerdi.

4) Dördüncü kök ırk, 70 milyon yıl önce, sürüngenler çağının sona ermesinden sonra ortaya çıkan Atlantislilerdi. İlk Atlantisli alt ırk olan Rmoahal’ler 3,66 m. uzunluğunda ve siyah derili devler idiler. Bunların soyundan gelenler Taş devrinin ünlü “Cro Magnon” insanını oluşturdular. İkinci Atlantisli alt ırk, Tluatlis, kırmızı derili bir halktı. Üçüncü Atlantisli alt ırk ise, üstün insan üstadları tarafından yönetilen Toltek’lerdi. Dördüncü alt ırk, Çobi çölünde büyük bir medeniyeti kuran savaşçı Asyalı Turan’lılardı(Türklerdi). Bunların bazıları Meksika’ya giderek Aztek, Maya ve İnka kültürlerinin oluşmasında önemli bir rol oynadılar. Beşinci alt ırk Sami’lerdi. (Bugünkü Sami’lerle karıştırılmaması gerekir). Altıncı alt ırk Akatlı’lardı. Bask’lar Akatlı’ların uzak akrabaları idiler. Yedinci alt ırk, bugünkü Çinli’lerin ve Asya’ya göç eden yüksek bir kültür düzeyine sahip Turanlıların oluşturduğu Moğol ırkı idi.

5) Beşinci ve son kök Ayranlardı ve bunlar Sami’lerden türemişlerdi (Bugünkü Samiler değil!!). Aryanlar göze çarpan entelektüel güçlere sahiptiler ve “İlahi Öğretmenlerin” rehberliğinde spiritüel bakımdan en gelişmiş olanları Asya’ya göç etmişlerdi. Atlantis’in tedrici batışı sırasında bütün alt ırklardan sağ kalanlar, dünyanın birçok bölgesine göç ederek kültürlerini de birlikte taşıdılar. Ayrıca bunların içlerinden seçilenler ise, kuzeyden göçederek Beşinci kök ırkı, yani Ayranları başlattılar. Ana Atlantis kıtası Miyosen devrinde yok olduktan sonra, bir zamanların büyük Atlantisinin Pitosen devrine ait kısımları da tedricen batmaya başladı. Bu sırada başka kıtalar yüzeye çıkmaya başlamıştı. Aryan ırkının Beşinci kök ırk ilk kez ortaya çıkışından, Eflatunun bahsettiği küçük Atlantis adasının sulara gömülüşüne kadar, Aryan ırkları, ilk dev insanların neslinden gelenlerle sürekli olarak savaştılar.
Bu savaş, hemen hemen günümüzden 5000 yıl önce başlayan Kali Yuga (Son Adem ile başlatılan dönem)dan önce gelen çağın kapanışına kadar sürdü. Hindistan tarihinin ünlü Mahabbarata savaşı işte buydu. Teozofi öğretisine göre, Atlantis ırkları ile bizler arasında ortak görüntüler mevcuttur. Mısır’ın 3. alt ırkı ile bizler arasında da benzerlikler mevcuttur. Bizler büyük eski ırkların yani Lemurya’nın, Atlantis’in ve tufan sonrası büyük ırkların Turan torunlarıyız. Yine Teozofi öğretisine göre, hızlandırılmış tekamül seyri şeması konik şekilde bir yay gibi, tabanda geniş, zirvede ise nokta haline gelen bir yay gibi çizilebilir. Tekamülümüz esnasında bizden önceki ırkların etkisi altındayız. Bunu şöyle açıklayabiliriz:
1) Hint ırkı gelecekteki 7. ırk (ruh-insanlar) ile kesişecektir.
2) İran ırkı gelecekteki 6. ırk (Seçilmişler-Tanrı Erleri) ile kesişecektir.
3) Mısır-Kalde ırkı, 5.ırk (Bizimki) ile kesişmektedir.
4) Grek-Latin ırkı, bizlerin, yani envölüsyon (düşüş) perdesini kapayıp 7. kök ırk nihayetinde gerçekleşecek olan dünyanın sona ermesinden önce evolüsyona (yükseliş, tekamül) kurtuluşa doğru tırmanmaya başlayacak olan 5. ırk’ın ilk güçte birlik döneminde etkili olmuştur.
Beşinci Kök Irk’ın sona ermekte oluşu ve envolüsyondan (düşüş) evolüsyona geçiş noktasına bulunmanın bir icabı olarak bizler, yani günümüz insanlığı tam bir gerileme içindeyiz. İçine dalmış olduğumuz şeytan kazanından bir diğer ırkın, yani 6. ırkın (Tanrı Erlerinin) mayası çıkacaktır. “Altın Çağı” yaşayacak olan ırk bizler değil, 6. ırk’a mensup insanlar olacaktır. 20. yüzyıl insanının bedensel ve pisişik yapısı, ruhsal görüşe yeniden kavuşmasını engelleyecek derecede yoğundur. İşte bu yüzden 5. ırk büyük doğal afetlere maruz kalacak ve sonunda sarı ırkın istilasına uğrayacaktır ve her ırkın sonuna damgasını vuran tufan, bir kez daha dünyayı temizleyecektir. Bu, tüm toplulukların kutsal kitaplarında yazılıdır. Blavatsky Blavatsky’in Teozofisi’ne göre, “Gizli Üstadlar” veya “Nezaretçiler” Aryan’lardı. Hitlerin 3. Reich’ının milliyetçi programında Aryan ırkı, evrimin en üst basamağındaki ırk olarak tanıtılıyordu. Nazilerin Teozofi yorumuna göre, Yahudiler Sami kökenli olmakla beraber, 4. ve 5. kök ırkların anormal ve gayri bağlantıları (Bu ırkların dejenere olmuş karışımları) olarak görülüyorlardı.

Hitler döneminin inançlarını ortaya koyan insanların kökeni ile ilgili en önemli kitaplardan biri de Edgar Dacque’ın “Urwelt Sage und Menscheit” (İlk Dünya Efsanesi ve İnsanlık) adlı kitabıdır. Dacque 1878’de doğmuştu ve Münih Üniversitesi’nde Tarih öncesi Profesörü idi. Dacque, Blavatsky’in bir hayranı ve okültistti. Yukarda adı geçen kitabında ki, 1924’de basılmıştı, tarih öncesi Ortodoks görüşü, okült bakış açısıyla bağdaşılmıştı. Hitler’in gençlik devrinin arka planına baktığımız zaman, onun “Yeni Tapınakçılar” örgütünün muhtemel bir üyesi olduğuna inanıyorum. Tapınakçıların arındaki gizli güç aslında “Illuminati” mi idi? “Nefilim” ile kelime benzerliğine dikkat çekmek isterim. Anakimler, Nefilimler’in soyundan geliyordu. Bu insanlar o kadar büyüktüler ki, İsrailliler bunların yanında çekirge gibi kalıyordu.Kimbilir belkide arkalarında bu kadar söylence, efsane bırakan devler bizim bilmediğimiz bir yerde hala varlıklarını sürdürmektedir.
Konuyla İlgili Videoyu Mutlaka İzleyiniz:

Kaynakça: Michael Howard, “The Occult Cnospiracy” Rider & Co. Ltd, 1989
Hitler Almanyası’nın Gizli Tarihi: Turgut Gürsan
The Mother Goddess: An Introduction, Devdutt Pattanaik
The Life of Buffalo Bill (page 207), by William Cody
Ignacz Kunos, Türk Masalları, (Çev: Necmi Seren) İstanbul, 1975, “Öküz Kız”
M. Briggs, The Fairies in English Tradition and Literature, p 63 University of Chicago Press, London, 1967
Pertev Naili Boratav, Az Gittik Uz Gittik, Ankara, 1969, Can Kuşu – Çor Kuşu”
http://gizemlervebilinmeyenler.com/atlantis-devleri/